Biz sadece kendimizden değil, bu coğrafyadaki herkesten sorumluyuz

Biz sadece kendimizden değil, bu coğrafyadaki herkesten sorumluyuz
30 Nisan 2016

MANİSA - Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, geçen yıl Aylan bebeğin cansız bedeninin sahile vurmuş fotoğrafına kadar Batı dünyasının Suriyeli mülteciler meselesini uzakta, doğuya ait bir şark meselesi olarak gördüğünü belirterek, “Ancak bizim için göçmen meselesi bir insanlık, bir vicdan, bir irfan meselesidir” dedi.


Manisa’daki sivil toplum örgütü temsilcileriyle Rum Mehmet Paşa Bedesteni'nde bir araya gelen Kurtulmuş, burada yaptığı konuşmada, dünyanın çok önemli sorunlarla karşı karşıya olduğu dönemden geçildiğini, dünyanın bir taraftan büyük varlıklara sahip diğer taraftan da çok derin yoksunluklarla karşı karşıya olduğunu belirtti.


Dünyanın az bir kısmının başka bir alemde geri kalan önemli bir kısmının da büyük sıkıntılarla yoklukla yoksunluklarla savaşlarla çatışmalarla yaşadığını dile getiren Kurtulmuş, özellikle Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyada çok büyük sıkıntıların hep birlikte yaşandığını kaydetti.


Bugünkü dünyanın bu şekliyle devam edemeyeceğini vurgulayan Kurtulmuş, "Dünyanın bir tarafında bu kadar büyük varlıklar varken bu kadar büyük zenginlikler varken diğer tarafta bu kadar sıkıntılar, bu kadar büyük acılar ve bu kadar yoksunluklarla bu dünyanın varlığını bu şekilde sürdürmesi mümkün değil" diye konuştu.


Suriye’deki mülteci krizinin bu meselenin sadece sonuçlarından biri olduğunu, bu ülkede 5 yıldır savaşın devam ettiğini, devletin 5 yıldır halkına karşı zulüm yaptığını, yaklaşık 450 bin kişinin öldüğünü, insanların farklı gruplar, farklı mezhebi kitlelerin birbirleriyle düşman haline getirildiğine dikkati çeken Kurtulmuş, Irak'ta ise işgalin ardından 2 milyona yakın insanın öldüğünü, bu ülkenin bugün yönetilemediğini ve fiilen 3 parçaya bölündüğü söyledi.


Libya’nın, Yemen’in ikiye bölündüğünü, Lübnan’ın iç savaşlardan sonra ciddi sıkıntılarla karşı karşıya olduğunu, bu coğrafyalardan kaçan insanların mülteci durumuna geldiğini ifade eden Kurtulmuş, sadece Türkiye’de 3 milyona yakın Suriye ve Iraklı mültecinin bulunduğunu anımsattı.


Bunun sadece bir sonuç olduğunu, bu küresel sorunun aşılabilmesi, çözülebilmesi için hep beraber fikir üretmek, elin taşın altına konulması gerektiğini vurgulayan Kurtulmuş, gelecek ay İstanbul’da Dünya İnsani Zirvesi’nin toplanacağını, dünyanın birçok yerinden fakir, yoksul ülkeler ile zengin ülkelerin bir araya geleceğini aktararak, şöyle konuştu:


“Birleşmiş Milletler’in ilgili kuruluşları var. Dünyanın çok zengin ülkeleri var. Suriye'de mülteciler meselesini ancak ve ancak sadece kendilerini rahatsız ettiği zaman hatırlayabiliyorlar. Geçen sene yaz aylarında Aylan bebeğin o fotoğrafı ortaya çıkmasaydı belki batı dünyasında birçok kimse bugün ilgilendiği kadar Suriye meselesiyle, mülteciler meselesiyle ilgilenmeyeceklerdi. Çünkü onlar için mülteciler meselesi uzakta bir meseledir, ta ki Akdeniz’de göçmen gemileri her gün karaya vurup, her gün denizlerden her gün onlarca göçmen çıkarılana kadar. Doğuya ait bir meseledir. Bir şark meselesidir ama bizim için göçmen meselesi bir insanlık meselesi, bir vicdan meselesi, bir irfan meselesidir."


-Vekalet savaşları


Kurtulmuş, bugün savaşların birçoğunun "vekalet savaşları" adı altında yürütülen savaşlar olduğunu, kendi ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmak istemeyenlerin ellerine almış oldukları maşalarla hem bu coğrafyada hem de başka yerlerde kullanmış oldukları bir takım silahlı örgütlerle iç çatışmaları körüklediği, çatışmalar üzerinden siyasi güç elde etmeye çalıştığına işaret etti.


Ruanda’daki iç savaştan bugün Suriye’de devam eden iç savaşa kadar bütün iç savaşların arkasında çok sayıda ülkenin vermiş olduğu destekler ve çok sayıda ülkenin sürdürdüğü vekalet savaşlarının payı olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, Ruanda’da 1990’ların başında 1 milyon insanın 8 ayda satırlarla kesilirken dünyanın kılını kıpırdatmadığını söyledi.


Bu konu BM’ye geldiğinde Batılı, çok büyük güçlü bir ülkenin temsilcisinin “Böyle şeyler Afrika’da olağandır” manasına gelen bir demeç verdiğini bildiren Kurtulmuş, ardından 3-4 ay daha çatışmaların devam ettiğini hatırlattı.


Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Ellerinde yiyecek bir lokma ekmeği olmayan, içecek bir bardak temiz suyu olmayan bu adamların eline kim bu silahları verdi de birbirlerine düşman etti. Bugün aynı şekilde terör meselesi de maalesef küresel bu dengesizliğin, küresel olarak sürdürülemeyen bu dengesizliğin sonuçlarından birisidir. Bana söyler misiniz Brüksel havalimanında nasıl oluyor da dünyanın en iyi korunan havalimanında bomba patlıyor onlarca insan ölüyor. Bana söyler misiniz yolda yürümesini bilmeyen adamlar ellerinde nasıl oluyor da yüz binlerce dolarlık silahlarla insanların üstüne ölüm yağdırabiliyorlar.


Bu terör örgütleri PKK'sından DAEŞ'ine kadar, Boka Haram'dan başka örgüte kadar bu örgütler bu kadar silahı Allah aşkına nereden buluyor. Bu kadar siyasi lojistik destek nasıl bunların eline veriliyor. Bütün bunların bir tek cevabı vardır. Yeryüzünde insanlar arasında adaletle hükmedip insanların her birisini hazreti insan olarak kabul edip bütün yeryüzünde dengeyi sağlayan bir sistem kuramazsak göçmen sorunu da terör meselesi de iç çatışmalar da dünyadaki dengesizlikler de devam edecek. Ve bunlardan maalesef özellikle bizim gibi ülkelerin etkilenmesi de her zaman mümkün olacak."


Kurtulmuş, PKK ya da IŞİD meselesinin Türkiye’nin başına sarılmış bir bela olduğunu söyledi.


Bu örgütlere desteğin nereden ve kimler tarafından verildiğini soran Kurtulmuş, “Biz tarih boyunca hakim olduğumuz coğrafyalarda insanların dinlerine, dillerine, renklerine hatta ve hatta hiçbir şekilde ait olduğu medeniyet değerlerine bakmadan, hepsini aynı insanlık değerleri etrafında buluşturmuş bir milletiz. İnsanların hiçbirini ayırmamışız ama maalesef bugün insanların ayrılması, insanların birbirine karşı ve düşman olmasında menfaati olanlar var. Bunların üzerinden siyasi güç devşirmeye çalışanlar var.” diye konuştu.


PKK terör örgütünün, bir asır önce başlayan bu coğrafyanın bölünmesi, parçalanması senaryosunun araçlarından biri olduğunu belirten Kurtulmuş, şunları söyledi:


"Bir asır evvel bu coğrafya bölündü. İki gündür Kosova Priştine ve Prizren’deydim. Altı asır boyunca Balkan coğrafyasında insanlar bir arada barış içerisinde yaşadı. Osmanlı’dan sonra, o koskoca Osmanlı’dan intikam almak isteyenler, 20 sene içerisinde Balkanları lime lime ettiler ve hala Balkanlar dikiş tutabilmiş değil. Önce etnik ayrımcılık, etnik milliyetçilik, arkasından mezhebi, dini farklılıklarla 20 yılda hepsi birbirine düşman edildi ve Balkanlar paramparça oldu. 1399’da oraya giden Osmanlı, oradan 1912 yılında ayrılmak mecburiyetinde kaldı. Çok şükür ayrılık bir asır sürdü, şimdi Türkiye olarak yeniden oradayız. Camileri açıyoruz, medreseleri açıyoruz, hanları, hamamları açıyoruz, Balkanlar’ın her yerinde var olmaya devam ediyoruz.”


Osmanlı’nın, bugün insanların zulme tabii tutulduğu Filistin topraklarında Müslümanları, Hristiyanları, Yahudileri hep bir arada yaşattığını, “Allahüekber” sesleriyle kilisenin çan seslerinin birbirine karıştığını söyleyen Kurtulmuş, “Cuma günleri Müslümanlar cuma namazından çıktı, ağlama duvarının dibine Yahudiler gelmeye başladı. Kimse kimseye yan gözle bakmadı. Kimse kimsenin namusuna, ırzına, malına, mülküne göz dikmedi. Herkes özgürce yaşadı, dilediği şekilde hareket etti, dilediği şekilde o toplumun eşit yurttaşı olarak varlığını sürdü” ifadelerini kullandı.


Osmanlı’nın, 1917’de Filistin’in bulunduğu coğrafyadan ayrılmasından sonra büyük devletlerin fitnesiyle orada hayatın Müslümanlara zindan edildiğini ifade eden Kurtulmuş, Filistin topraklarındaki Müslümanların göçlere tabi tutulduğunu, Kudüs’ü, Filistin topraklarını işgal eden İngiliz komutanın şarkın büyük komutanı Selahattin Eyyubi’nin mezarının başına gelip tekme atarak, "Kalk ey Selahattin esas haçlı seferleri şimdi başlıyor" dediğini anlattı.


"Onların anladıkları, bu medeniyetin mezarlarından bile intikam almaktır. Bizim anladığımız bütün farklı din ve mezheplerden insanların hazreti insan olarak bir arada yaşatılmasını sağlamaktır.” diye konuşan Kurtulmuş, Osmanlı’yı dünya devleti yapanın topu, tüfeği, tankı, askeri gücü olmadığını dile getirerek, şunları kaydetti:


“Osmanlı’yı bir büyük dünya devleti yapan ve bizim medeniyetimizin bir büyük cihan medeniyeti haline getiren sahip olduğu bu hoşgörüydü, anlayıştı. İslam’ın ikinci büyük koşusunu başlatan Horasan erenlerinin önce Anadolu, sonra Trakya, Rumeli topraklarına yayılan hoşgörüsüydü. Bütün irfan mektebi mensuplarının önce Anadolu’da sonra Rumeli’de açtığı mektepten mezun olanların ortaya koyduğu insanlık meselesiydi. Bu anlamda coğrafyamızın her yerinde, medeniyetimizin büyük eserlerine hakim olmuş olan bir büyük güç vardı. Medreseleriyle bedestenleriyle her çeşmesinden temiz suyu akıtmış olan o güzel çeşmeleriyle."


Türkiye’nin güçlü olmasının önemine değinen ve güçlü olmanın yalnız iktisadi gücü kapsamadığını ifade eden Kurtulmuş, "Türkiye'nin güçlü olması demek kendi köklerinin farkına varması demektir. Eğer Türkiye, kendi köklerinin farkına varırsa yeryüzüne medeniyeti, insani değerler üzerinden yeniden üreterek sunabilecek bir güce de sahip olacak." görüşünü aktardı.


Türkiye güçlü olursa yeryüzünün bütün mazlumlarına bakabilecek bir güce sahip olacağını, buna en yakın örneğin ise Suriyeli mülteciler olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, "Türkiye’de üç milyona aşkın mülteciyi rahatlıkla ağırlayabileceksiniz. İnsani yardımlarda, ülkelerin GSMH'ye oranıyla dünya birincisiyiz. Bizden daha zengin ülkeler var. Onlar niçin bu konuya destek olamıyorlar. Onların birçoğu için mülteciler kendilerini ilgilendirmeyen, uzak kentlerdeki sorunların bir parçasıdır ancak insanların hepsine karşı ortak bir şefkat duygusuna sahip olanlar böylesine bir medeniyetin inşasında yer alırlar." dedi.


Kurtulmuş şöyle devam etti:


"Hazreti Ali efendimiz, Malik Bin meşrebi vali olarak atıyor. Diyor ki 'Ey Malik, şimdi gideceksin ve insanları yöneteceksin. Bil ki insanlar iki sınıftır. Ya yaradılışta eşindir ya dinde kardeştir.'


Bana söyler misiniz, bundan daha güzel insanları tasnif eden ve herkeste bir ortaklık bulan başka bir tasnif var mıdır? Yaradılışta eşindir... Kadın-erkek, zengin-fakir, beyaz-siyah, hür-köle, bütün bu ayrımları kabul etmedik. Hepsini bıraktı bir kenara. Herkes yaradılışta eşindir, herkes seninle eşit hakka sahiptir. Herkes hazreti insandır.


İkincisi, insanlar da Müslümanlar da dinde kardeşindir. ‘La ilaha illallah Muhammeden Rasulullah’ diyen ister Sünni olsun, ister Alevi olsun. Onlar arasında da bir ayrım yapmayacağız. O zaman bugün anladığımız manada bir mezhep yok ama renk farklılıkları var, rey farklılıkları var. Görüşü ne olursa olsun insanlar senin dinde kardeşindir, Müslüman olduktan sonra. İnsanları bu kadar çok toplayan başka bir şey var mı? Bu iki program üzerinden insanları toplasak bugün sahip olduğumuz sorunların birçoğunu bile gidermemiz mümkündür."




- 1915 olayları




Her 24 Nisan’da dünyanın birçok yerinde, "Ermeni soykırım meselesi" üzerinden "Türkiye’yi nasıl köşeye sıkıştırabiliriz" düşüncesiyle onlarca rolün harekete geçtiğini ifade eden Kurtulmuş, her yıl bu günün "Acaba ne diyecekler? Büyük felaket mi diyecekler, büyük acı mı diyecekler?", "Amerikan parlamentosunda, Fransa parlamentosunda ne olacak?" diyerek beklendiğini belirtti.


Kurtulmuş şunları söyledi:


"Sayın Cumhurbaşkanımızın iki sene evvel bir 24 Nisan öncesinde söylediğini bir kez daha tekrarlamak istiyorum. Bizim tutumumuz açıktır. Biz 1915 olaylarında hayatını kaybetmiş olan, Osmanlı vatandaşı olan herkesin ölümlerinden dolayı üzüntü duyarız, hepsi için taziyelerimizi bir kere daha ifade ederiz. Ölen Müslümanlar da ölen Ermeniler de Osmanlı vatandaşıydılar ancak hiç kimsenin 1915’teki olayları karıştırarak bugün Türkiye’yi hizaya getirmesine, Türkiye’ye ders vermeye kalkmasına müsaade etmeyiz, böyle bir şeyi kabul etmeyiz.


Ayrıca her vesileyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak için terör örgütlerini, şunları bunları birtakım unsurları kullananlar, Türkiye’nin içerisinde birtakım karışıklıklar çıkartmaya çalışanlar, hiç boşuna heveslenmesinler; 24 Nisan meselesi üzerinden de Türkiye’yi köşeye sıkıştıramazlar. Bizim görüşümüz açıktır, hodri meydan. Arşivlerimiz ortadadır. Bütün arşivlerimizi eksiksiz, tarihçilerin kullanımına açmaya hazır olduğumuzu senelerdir söylüyoruz. 1915 olayları sırasında hayatını kaybeden herkes için hem milletçe hem devletçe büyük bir üzüntü duyduğumuzu da defaatle ifade ediyoruz ancak dünyanın neresinde, nerede arşiv varsa 1915 olaylarını aydınlatacak kimin elinde ne gibi bilgi varsa buyursunlar, bunları da herkes açık bir şekilde kullansın. Hatta zaman içerisinde ortak tarih komisyonlarının kurulması için de Türkiye görüşlerini ifade etmiştir ancak 1915 olaylarını bahane ederek Türkiye’yi hizaya sokmak isteyenler eğer bu mesele üzerinden bugün Türkiye’yi köşeye sıkıştıracaklarını zannediyorlarsa bunda fena halde yanılıyorlar. Türkiye’nin tarihi, her bir sayfası herkesin araştırma yapmasına açıktır. Bu nedenle 6 asırlık Balkan tarihinden bahsettim. Ecdadımızın tarihinden gerçekten istifade etmek isteyenler varsa buyursunlar 6 asırlık Balkan tarihine baksınlar, 4 asırlık Ortadoğu tarihine baksınlar. Dünyanın dört bir yerinde hala bugün bile hayırla yad edilen ecdadımızın bıraktığı izlere baksınlar."


Kurtulmuş, bugün Afrika, Asya, Balkanlar, Kafkasya’da nereye gidilirse gidilsin hiçbir yerde, "Nereden çıktı bu Türkler, nereden çıktı bu Osmanlılar da buralara geldiler. Allah canlarını alsaydı belalarını verseydi de buraya gelmeselerdi" diyen kimseyi duymadığını, duymacaklarını söyledi.


Senegal açıklarındaki Goree adasında Afrikalı esirlerin tutsak edildiğini, daracık mahsenlerde 20-30 kişinin hapsedildiğini dile getiren Kurtulmuş, "150 milyon Afrikalı, Ortaçağ boyunca kimler tarafından kaçırıldı. Kimler tarafından Avrupa'ya, ABD'ye esir olarak götürüldü. 1915'i soranlar Goree adasının hesabını versinler. 1915'i karıştıranlara Goree adasını hatırlatırım. Buyrun herhangi bir soykırımdan bahsediyorsanız hadi bakalım size soykırım." dedi.


- "Buyrun arşivlerimiz ortadadır"


Herkesin gençliğinde Teksas, Tommiks romanları okuduğunu, ABD'ye Avrupalılar gitmeden önce burada milyonlarca kızılderilinin olduğunu dile getiren Kurtulmuş, şöyle konuştu:


"Bırakın sayılarının artmasını bugün ABD'de Kızılderililer sadece sembolik olarak kalmıştır. Birçoğu da kimliğini bilmez, unutmuştur. Az bir kısmı da hala kimliklerini koruyorlar. Acaba oradaki milyonlarca Kızıldereli nerededir şimdi. O milyonlarca Kızılderililerden, ellerinden toprakları, ırmakları, çolukları çocuklarını, varlıklarını acaba kimler almış, kimler talan etmiş, kimler soykırıma tabi tutmuştur. Tarihteki olaylar bir takım hamasetler içerisinde, siyasi tarafgirlikler içerisinde çözülemez. Bir kere daha söylüyorum. Eğer siyasi tarafgirlikle konuşursanız sizin de dinleyeceğiniz çok şey olabilir. Ama insafla, vicdanla ve bilim adamı titizliğiyle bu konularla ilgili herhangi bir durum varsa bunu ortaya koyabiliyorsanız buyrun arşivlerimiz ortadadır. Tarihimizin her yönünü açık bir şekilde inceleyebilirsiniz."


-"Türkiye'nin güçlü olmasını istemezler"


Bugün Silopi'de, Şırnak'ta, Yüksekova'da nelerin olduğunu, bugün DAEŞ gerçeğinin nereden çıktığını anlayabilmek için bir asır öncesine bakılması gerektiğine işaret eden Kurtulmuş, bir asır önce yüzölçümü 4,5 milyon kilometrekare olan bir milletin çocuklarına 20 yılda, 780 bin kilometrekarelik Türkiye Cumhuriyetinin kaldığını, bu coğrafyanın işgal edileceğini düşünerek Anadolu'nun dört bir yanının işgal edildiğini anlattı.


Kurtulmuş, şöyle konuştu:


"Fransızların, İtalyanların, İngilizlerin, Yunanların ne işi vardı. Hepsi büyük bir coğrafyayı işgal ederek esas yapmak istedikleri şey bu toprakları ele geçirmek değil bu toprakların ruhunu ortadan kaldırmaktı.Türkiye'nin güçlü olmasını istemezler. Bu toprakların ruhu nedir? Bu toprakların ruhu, bütün insanları yaradılışta bir bilmek, bütün müslümanları da kardeş bilmek ruhudur. Bu ruhu ortadan kaldırırsan bu coğrafyayı paramparça edersin bir daha bir araya hiç gelmezler diye düşündüler. Savaşın galipleri masanın başına oturdular haritaları getirdiler. Cetvellerle haritaları çizdiler 'burası Nusaybin'dir' dediler. Aradan bir yol geçiyor teyze, amca çocuklarını Kamışlı diye şehre koydular. 'Buralar Ceylanpınar' dediler. Amca çocuklarını, dayı çocuklarını Resulayn'a koydular. 'Burası Türkiye burası Suriye, burası Türkiye burası Irak' dediler. Sınırları çizdiler.


"Madem biz bunların sınırlarını ayırdık şimdi artık gönüllerini, zihinlerini, kaderlerini birbirinden ayıralım ve birbirine düşman edelim" diye başladılar, çok uğraştılar. Eğer bu coğrafyayı darmadağın edeceklerse Türkiye'nin ruhunu yok edecekler, bunun için çok uğraştılar."


92 senedir de genç Türkiye Cumhuriyetiyle çok uğraşıldığını, 1980 öncesinde sağ sol kavgasının bunun için yapıldığını, alevi-sünni kavgasının, Türk-Kürt kavgasının çıkartılmaya çalışılmasının bunun için olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Bugün de Nusaybin'in, Silopi'nin, Sur'un, Cizre'nin sokaklarına bombaların kazılması bunun içindir, hendeklerin kazılması bunun içindir. Dün başka şekilde destek veriyorlardı bugün başka şekilde destek veriyorlar. Çanakkale'de 72 millet, bu milletin üstüne bomba yağdıranlar kimlerse bugün Silopi'de de bombaları patlattıranlar aynı insanlardır, aynı çevrelerdir, aynı odaklardır" diye konuştu.


Bu toprakların insanlarının bölünmeye çalışıldığını, buna müsade etmeyeceklerini vurgulayan Kurtulmuş, "Asla birlikten vazgeçmeyeceğiz. Çünkü bu topraklarda sadece Türkiye coğrafyası için söylemiyorum, bu geniş coğrafyamızdaki halkların kaderi birbirinden ayrı değildir. Türk'ün kaderi Kürt'ün kaderinden Kürt'ün kaderi Türk'ün kaderinden Arap'ın kaderi acemin kaderinden ayrı değildir. Türkler, Kürtler, Araplar bütün bu coğrafyanın unsurları, diğer bütün halklar hepsi aynı coğrafyanın eşit insanlarıdır. Birisinin, birilerinin bunu bu milletlere anlatması lazım. İşte o millet sizsiniz, Türkiye cumhuriyetidir, Türk halkıdır" dedi.


-"Şimdi kullanılan taşeronların da devri bitecek"


Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, sözlerini şöyle tamamladı:


"Biz sadece kendimizden sorumlu değiliz. Bu coğrafyadaki herkesten sorumluyuz. Bu coğrafyanın bütün unsurlarının, bütün milletlerinin bölük pörçük edilmesine müsaade etmeyeceğiz. Dün kullanılan başka taşeronlar vardı onların devri bitti. Hiç şüpheniz olmasın, sakın ha üzülmeyin. Şimdi kullanılan taşeronların da devri bitecek. PKK' sının da devri bitecek, paralel çetelerin de devri bitecek, Türkiye'ye karşı düşman olan bütün unsurların devri bitecek. Aynen Asala'nın devri bittiği gibi. Yeter ki birlik, dirlik içinde olalım, kardeşliğimizi koruyalım. Gayretle beraberlik içinde yan yana omuz omuza gelecek hedefler için birlikte yürüyelim."