Cani, gaddar bir örgüt barış havarisiymiş gibi gösteriliyor

ANKARA - Başbakan Vekili ve Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Anadolu Ajansı Editör Masası'na konuk oldu. Kurtulmuş, gündemi değerlendirdi, soruları cevapladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, "Terör örgütü yöneticileri ve onların güdümünde hareket edenler zaman zaman, müzakere, görüşme, çözüm gibi laflar ediyorlar. Ortada müzakere edilecek, görüşülecek bir konu yoktur" dediğinin hatırlatılmasının ardından, "2009 yılında başlayan ve yürütülen çözüm süreci tamamen bitti diyebilir miyiz? Bundan sonra Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci nasıl devam edecek. Aktörleri kimler olacak?" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, Türkiye'nin terör meselesiyle uzun yıllar yüzleştiğini, 38-40 yıldır terörün Türkiye'de devam ettiğini bildirdi.
Kurtulmuş, "AK Parti iktidarları döneminde, Sayın Cumhurbaşkanımızın başbakan olduğu dönemde de bu meselenin huzur, barış içerisinde çözülebilmesi için fevkalade önemli adımlar atıldı. Asimilasyon, Kürt kimliğinin reddi, insanlara devlet politikası ve devlet ideolojisinin dışında başka hiçbir seçenek bırakmayan o eski Türkiye'nin alışkanlıkları AK Parti'nin iktidarları zamanında büyük ölçüde değişti" ifadesini kullandı.
Türkiye'de bu anlamda ana dilin kullanılmasından kültürel kimliklerin sağlanmasına, Kürt kimliğinin ve kültürünün araştırılmasıyla ilgili üniversitelerde araştırma merkezlerinin açılmasına kadar bir dizi alanda çok büyük reformlar yapıldığına vurgu yapan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Gerçekten bu meselenin çözümüne neredeyse ramak kaldığımız bir noktada; Çözüm Süreci, Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci dediğimiz süreç, gerçekten bu meseleyi silahın dışında, barışçıl bir şekilde çözmek için bu felsefe ile hareket edilen bir süreçti. Orada da çok mesafe alınmıştı. Maalesef, biraz da Türkiye'nin dışındaki gelişmelerden kaynaklanarak, açıkçası Suriye ve Irak'taki gelişmelerden kaynaklanarak, terör örgütü bir anda uzun yıllar içerisinde zorla, büyük emeklerle gelinen bu noktayı berhava etti. 22 Temmuz 2015 tarihinden itibaren karar alarak tekrar silahlara döndü. Tekrar bu sefer Kobani ve kuzey Suriye'de elde edilmiş deneyimlerle birlikte kırsal bölgelerdeki savaşlardan, mücadelelerden daha çok şehir mücadeleleri, kendi tabirleriyle şehir gerillası üzerinden bir büyük mücadele başlattı. Terör örgütleri, tek başına, kendisinden ibaret değildir. Bu örgütlerin arkasında silah destekleri vardır, lojistik destekler vardır, siyasi destekler vardır, ekonomik destekler vardır."
- "Bu sürecin sahibi de hakemi de hakimi de halkımızın kendisidir"
"Şimdi bu anlamda bakıldığında maalesef terör örgütü uzun yıllar sonra belki de dünyanın farklı birçok siyasi kanatlarını bir araya getirdi, onların hepsinin desteğini aldı" ifadesini kullanan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Tabii ki silah destekleri, bu kadar alet ekipman, bu kadar bomba, bu kadar teçhizat gerçekten çok anlaşılabilir değildir. Çok açık bir desteğin olduğu görülüyor. Hem çözüm süreci hem Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci'nde başından itibaren ortaya koyduğumuz felsefe şuydu, bu sürecin sahibi de hakemi de hakimi de halkımızın kendisidir. Bölgede yaşayan Kürt halkıdır. Bundan sonraki süreçte de ne yapacaksak halkımızla birlikte yapacağız. Türkiye'nin 78 milyon yurttaşını, eşit ve özgür yurttaşlarını oluşturan bölgedeki halkımızla beraber yapacağız. Sivil toplum kuruluşlarıyla, araştırma merkezleriyle, üniversitelerde, kanaat önderleriyle yapacağız. Bundan sonra elinde silah olanla konuşmak değil, elinde silah olanın tasfiyesi ama bunun yanında eş zamanlı olarak da vatandaşlarımızın hakkını, hukukunu, onların kültürel kimliklerini daha da rahat ifade etmelerini sağlayacak şekilde geliştirecek her türlü adımı atacağız."
erör örgütü PKK'ya yönelik operasyonlarda gelinen son durum ve operasyonların ne zaman tamamlanacağına yönelik bir soru üzerine Kurtulmuş, fevkalade bir ağır bir tablo ile karşı karşıya olunduğunu belirtti.
Emniyet güçlerinin cansiperane bir süreç yürüttüklerinin altını çizen Kurtulmuş, örgütün de tarihi boyunca hiç olmadığı kadar desteği dışarıdan aldığını söyledi.
Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bu kadar silahlı, bu kadar gaddar bir örgüt bir 'barış havarisiymiş' gibi gösteriliyor dünya kamuoyunda. Bu anlamda dışarıdan da almış olduğu lojistik desteklerle işte görüyorsunuz 50 metrede, 100 metrede bir tuzaklanmış yerler, tek tek evler tuzaklanmış... Sadece temizlemeniz yetmiyor, tuzaklanmış olan evlerde oraya giren güvenlik kuvvetlerimizin şehit olduğunu görüyoruz, dolayısıyla çok titizlikle yürütülen süreç. Nasıl terör örgütünün önemli bir deneyim kazandığı ve bununla hareket ettiğini söylüyorsak ve çok ciddi desteklerle hareket ettiğini söylüyorsak, aynı şekilde bizim güvenlik birimlerimiz bakımından da belki uzun yıllar boyunca ilk kez bu kadar büyük bir koordinasyon, eşgüdüm içerisinde hareket ediliyor. Emniyet, polis, özel harekat, jandarma, askerimiz ortaklaşa bir anlayış içerisinde, timlerle, karma timlerle hareket ediyorlar, zor bir mücadele veriyorlar. Allah kolaylık versin, Allah yardımcıları olsun."
Kurtulmuş, terörle mücadele şehitlerine Allah'tan rahmet, yaralılara da acil şifa dilerken, "Bu bir beka meselesidir, önceki dönemlerde olan terörle mücadeleden daha farklı bir safhadadır" ifadesini kullandı.
Öteden beri Türkiye'nin ayaklarına pranga vurulmak istendiğini vurgulayan Başbakan Vekili Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Terör vasıtasıyla Türkiye'nin koşması, ileriye doğru atılım yapması engellenmek isteniyordu. Şimdi Türkiye'ye çelme takarak, Türkiye düşürülmek isteniyor. Terörün ortaya koyduğu yeni anlayış bu ve çok sayıda Amerikasından Rusyasına kadar, bazı Avrupa ülkelerinden bölge ülkelerine kadar çok sayıda ülkenin açık ya da gizli destek verdiğini görüyoruz. İşte örnek olarak, 'PYD bir terör örgütü müdür, değil midir?' tartışması, çok açık bir siyasi tartışma olarak devam etmektedir. Dolayısıyla burada sadece terör dediğimiz karşınızdaki bir kaç bin militandan ibaret bir mesele değildir, Türkiye'nin beka meselesidir, bununla ilgili de ciddiyetle sürecin üzerine gidilmektedir. Ümit ederim bir sonuç alınacaktır. Ama 'şu gün biter, bugün biter' demek yanlış olur."
- Sınır geçişleri
Silopi ve Cizre'de sınır olması nedeniyle Kuzey Suriye'den geçişler yapıldığı yönündeki bilgilerin hatırlatılarak, bununla ilgili önlemlerin sorulması üzerine Kurtulmuş, başka ülkelerin Suriye'deki gelişmeleri sanki bir "tiyatro izler" gibi takip ettiğini dile getirdi. "10 bin kilometre, 5 bin kilometre öteden Suriye'deki olayları bir film izler gibi izliyorlar." diyen Kurtulmuş, ancak Türkiye'nin Suriye ile 911 kilometre sınırı olduğuna dikkati çekti. Bu sınırın birçok yerinde istenmese de geçiş imkanları bulunduğunun altını çizen Kurtulmuş, Nusaybin'in hemen karşısının Kamışlı olduğunu söyledi.
Sınır ilçelerden örnekler veren Kurtulmuş, şu değerlendirmeleri yaptı:
"Dolayısıyla iç içe geçmiş, halk olarak da iç içe geçmiş... Hemen sınırın ötesinde her türlü terör örgütünün, bütün silahlarıyla, bütün imkanlarıyla var olduğu bir coğrafya Suriye. Hatta şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz; Suriye maalesef 5 yıllık iç savaş sırasında bir örgütler konfederasyonu haline geldi, örgütlerin silahlı grupların cenneti haline geldi. Türkiye bunun ağır baskısı altında, bire bir baskısı altında. Hemen yan tarafında cereyan eden ve maalesef bir kısmı da Türkiye'ye karşı düşmanca hareket eden grupların varlığını biliyoruz, dolayısıyla büyük hassasiyetle sınır korunmaya çalışıyor. Sınırın bazı yerlerinde duvarlar örülüyor, bazı yerlerinde yeni termal kameralarla orası gözetlenmeye çalışılıyor ama kolay değil... Sonuçta sınıra büyük oranda hakim olunmuştur. Bu yerlerin Cizre, Silopi gibi yerlerin, temizlenen yerlere yeniden örgütün girmemesi için de gerekli tedbirler alınıyor."
- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamaları
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün yaptığı, "Terör örgütü yandaşlarını vatandaşlıktan çıkarmak dahil tüm önlemleri almak durumundayız" açıklaması anımsatılarak, hükümetin bu konuda bir çalışmasının olup olmadığını sorulması üzerine de Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Dün Sayın Cumhurbaşkanımızın sözlerini dinledik. Şu anda hükümetimizin bu anlamda bir çalışması yok. Ama Türkiye terörle çok ciddi bir mücadele veriyor. Bu mücadeleyi başarıyla sonuçlandırmak için ne yapılacaksa, bunlar yapılır. Ama yapılacak olan şeyler, anayasa ve mevcut hukuk çerçevesinde, yasalar çerçevesinde, Adalet Bakanlığının gözetiminde yapılması gereken çalışmalardır. Henüz bu anlamda, vatandaşlıktan çıkarılma konusunda Adalet Bakanlığımızın anayasa ve yasalar çerçevesinde yürüttüğü bir çalışma yok. Eğer gerekirse bu çalışmaları Adalet Bakanlığı yapar, hazırlar, Bakanlar Kurulu'nun gündemine getirir."
Kurtulmuş, "HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin TBMM'deki grup toplantısında, terör olaylarından partilerinin sorumlu olmadığını ifade etti ve ayrıca cezaevlerinin kendilerinin ikinci evi olduğunu, haftalık grup toplantılarını burada yapabileceklerini söyledi. Siz bu sözleri nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusu üzerine şunları söyledi:
"Demirtaş'ın bu sözünü keşke ciddiye alabilsek. Ben başından itibaren, HDP'nin Türkiye'de kalkıp 7 Haziran'da 6 milyon, 1 Kasım'da 5 milyon oy almış parti olarak, meşru bir siyasi parti olarak esas meselesinin terörle arasına mesafe koyup, gerçekten oy veren halkın hakkını, hukukunu savunmanın, bir numaralı vazifesi olması gerektiğini defaatle ifade etmeye çalıştım. Açıkça çağrılarda bulunduk, 'Terörle aranıza mesafe koyun, terörü lanetleyin, terör önce sizi yok ediyor. Yani demokratik bir siyaset kurumu olarak önce HDP'yi yok ediyor. Her patlayan bomba HDP'yi o çukura çekiyor' dedik. Bunu maalesef yapamadılar. Yapmak isteyenler HDP içerisinde oldu, şahıs olarak yapmak isteyenler oldu, terörün gölgesinden kurtulmak isteyenler oldu ama nihayetinde bir partinin tavrı kurumsal tavrıdır. Kurumsal tavrına baktığınız zaman maalesef kurumsal olarak bu mesafeyi koymayı başaramadılar. Zaman zaman Demirtaş ve bazı arkadaşlarının yapmış oldukları bu tür açıklamalara rağmen bu mesafeyi koyamadılar."
- "HDP açıkça desin ki..."
HDP'li bazı milletvekillerinin, Ankara'daki terör saldırısını gerçekleştiren canlı bombanın taziyesine gittiğini anımsatan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"(Arkamızı dağa yasladık) diyenler oldu. Teröristlerin cenazesine gidip zafer nutukları atanlar oldu. Şimdi dünyanın hangi ülkesinde, o ülkenin emniyet güçleri terörle mücadele ederken, herhangi bir partinin, hem sıradan adamları değil bunlar, milletvekilleri, yöneticileri onlara gidip teröre aleni destek vermesini Allah aşkına kim kabul edebilir, bunu hangi demokratik standartlar içerisine koyabilirsiniz. Temenni olarak tamam, biz de temenni ederiz, HDP açıkça desin ki hem dağa ve şu anda şehirlerde mücadele eden adamlara, defaatle deme fırsatı da doğdu, Cizre'de, Sur'da doğdu, 'Bırakın silahlarınızı, bombalarınızı çıkın teslim olun, artık bu işi bitirelim. Türkiye bu silahlı mücadeleleri hak etmiyor ya da biz HDP olarak bu mücadelenin yanında değiliz. Bunu tasvip etmeyiz'. Bunları deme imkanları defaatle oldu. Keşke bunu yapabilselerdi. Bugün evet çok, bayağı mesafe alınmıştır, kötü anlamda mesafe alınmıştır diyorum ama sonuçta hala böyle bir imkan, hala Türkiye'de kurumsal varlığını devam ettiren bir parti var, böyle bir imkan HDP'nin elindedir."
-"Eğer samimi olurlarsa HDP kendisini kurtarır"
"Eğer samimi olurlarsa, samimiyetle kalkıp dağda ve şehirlerde bu mücadeleyi sürdüren kendi adamlarına, PKK unsurlarına 'Yeter artık yeter, bu halk sizden çok çekti, bu halk sizi tasvip etmiyor, bırakın şu işleri, bombalarınızı silahlarınızı bırakın, teslim olun. Türkiye'nin daha demokratik ortama geçişinin adımlarını atalım' dese, HDP kendisini kurtarır" ifadesini kullanan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ama maalesef HDP bunu zaman zaman cılız seslerle söylüyor ama sonuçta ben bir kere daha buradan net ifade ediyorum, HDP'nin tarihsel sorumluluğu budur. 'Evet, biz terörle aramıza mesafe koyuyoruz, terör örgütünün yaptığı işlerin hiçbirini tasvip etmiyoruz'. Hükümeti, devleti eleştiriyorsanız bir de dönün bakalım, bakın orada insanlara hem Kürt halkına hayatı zindan eden bir örgüt var, tek tek evlerinin önünü kazmış, çocuklarını dağa kaçırmış, bunlara da iki çift laf söyleyin. 'Durun elinizdeki bu silahları, bombaları bırakın' deyin. Eğer HDP böyle bir şey söylerse hem kendisinin bir demokratik sistem içindeki yerini güçlendirmiş olur hem Türkiye'de bu meselenin çözülmesi için katkıda bulunmuş olur. Doğru iş yapmış olur. Ben samimi bu çağrıları yapmalarını kendilerinden beklediğimizi ifade ediyorum."
"Dün MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bir ifadesine atfen polis ve asker içerisinde yapılanmış 'Paralel Devlet Yapılanmasına mensup kişilerin, terör örgütüne operasyonlarla ilgili bilgi sızdırdıklarını ve bundan dolayı şehit sayısının arttığını' söyledi. Bilginin nasıl sızdırıldığı tespit edilebildi mi? İçeriden bilgi sızdırılmasını engellemek amacıyla ne tür tedbirler alınıyor?" sorusu üzerine Kurtulmuş, her gün ortaya çıkan delillerin, her davada, dosyada elde edilen bulguların, sahadaki uygulamaların, Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) ile PKK'nın ve Türkiye düşmanlarının rahatlıkla ittifak edebildiklerini gösterdiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyareti sırasındaki Brookings Enstitüsü'nün önünde yapılan gösteriyi "ibreti alem" olarak nitelendiren Kurtulmuş, "Hem Ermenilerin hem PKK'lıların hem FETÖ'cülerin bir araya gelerek sadece Erdoğan ve Türkiye düşmanlığı üzerinden bir ittifak oluşturduklarını gördük. Bu maalesef asker ve sivil bürokrasinin içerisinde de varlığını gördüğümüz, müşahede ettiğimiz bir durum." diye konuştu.
Bunlarla ilgili binlerle ifade edilecek soruşturma açıldığını, emniyet ve adliye teşkilatı içerisinde çok sayıda yönetici niteliğindeki insanın yerinin değiştirildiğini belirten Kurtulmuş, uzun yıllar boyunca, son derece usta bir şekilde devletin içinde gizlenerek, devletin birimlerini paralelize etmek üzere hareket eden ve bunu kendisi için bir numaralı ödev gören, bu vatan hainliğini "Allah rızası" için yapan bir örgütle karşı karşıya olunduğunu vurguladı.
MİT tırlarının durdurulduğunu, Oslo'daki görüşmelerin deşifre edildiğini, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde, Başbakan Davutoğlu'nun ise dışişleri bakanlığı sırasında dinlendiğini, kendisi de dahil çok sayıda insanın "Selam Tevhid" örgütü adı altında bir davanın içerisine sokulduğunu anımsatan Kurtulmuş, bir darbe kurgulayan ve bunun hazırlığını yıllardır yapan bir örgütle karşı karşıya olunduğuna dikkati çekti.
Örgütün, bütün birimlerin içerisinde adamlarının olduğunu, bunların bir kısmının hala kripto olarak işlerini yaptığını anlatan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Tespit edildikçe bunların üzerine gidiliyor ama bunu yaparken de şu hassasiyetle hareket ediyoruz; biz devleti, milleti korumak mecburiyetindeyiz. Kimseyi haksız yere suçlayarak, kimsenin bireysel, kişisel haklarına saldırıda bulunmayız. Burada FETÖ örgütüyle yapılan mücadele, hukuk içerisinde yapılan bir mücadeledir, devam edecek olan bir mücadeledir. Nasıl 'PKK ile mücadele ne zaman bitecek' derseniz, 'FETÖ grubuyla mücadele ne zaman bitecek' derseniz, onun da tarihini veremeyiz. Uzun yıllar tahkimat yapılmış. Birisi silahlı, birisi silahsız gibi de düşünmeyin. Zaman zaman bu örgüte de rahatlıkla destek verebilecek bir altyapıya, anlayışa sahipler. Dolayısıyla mücadele sürecek, nerede varsa sonuna kadar gidilecek."
- "Titizlikle takip edilecek"
Başbakan Davutoğlu'nun geçen hafta bakanlarla toplantılar yaptığını anımsatan Kurtulmuş, "Bundan sonra bu çok daha titizlikle takip edilecek. Türkiye'de hem demokrasi bakımından hem de devletin birlik, dirlik içerisinde işlerinin yürütülmesi bakımından önemlidir. Hiç kimsenin kamudaki işlerini yaparken, kamu görevliliğinin dışarısından başka bir kanaldan emir alarak hareket etmesi asla kabul edilemez. Dünyanın hiçbir demokrasisi buna müsaade etmez." ifadelerini kullandı.
Kurtulmuş, amirinin dışında başka birisinden emir alan anlayışa kimsenin müsaade etmeyeceğini, böyle davrananların bulunup, ayıklanıp, dışarı atılacağını söyledi.
Mücadelenin kararlılık ve titizlikle sürdürüleceğinin altını çizen Kurtulmuş, örgütün en kısa sürede temizlenmesini ümit ettiğini dile getirdi.
"Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne silahsız terör örgütü olarak giren Paralel Devlet Yapılanması FETÖ’ye yönelik, kara para aklama, finans boyutu, devlet içinde yapılanmalarına kadar birçok alanda yürütülen mücadele tüm boyutlarıyla Başbakanlık’taki PDY ile Mücadele Koordinasyon Toplantısı’nda ele alındı. Bu örgüte yönelik mücadelede gelinen son durum ve alınacak tedbirler neler?" sorusu üzerine, Kurtulmuş, devletin içerisinde, paralel başka bir yapılanmaya izin vermeyecek bir şekilde bu sürecin yürütüleceğini söyledi.
- "Şeffaf, demokratik bir sistem kurulmalı"
Sürecin, hukuk içerisinde yürütüleceğini ifade eden Kurtulmuş, kara para aklamadan, Milli Eğitim Bakanlığı içerisindeki işlere kadar, devletin her alanına sirayet etmiş alanların bulunup, hesabının sorulacağını kaydetti.
Her bakanlıkta bir kişinin görevlendirildiğini, bu kişilerin sürekli olarak Başbakanlıkta bir araya gelerek işlerin günlük akışını takip edeceğini anlatan Kurtulmuş, bunun sadece Milli Güvenlik Siyaset Belgesine girmiş bir mesele, defaatle Milli Güvenlik Toplantılarında alınmış bir tavsiye kararı olarak görülmemesi gerektiğini belirtti.
Hükümetin kararlılıkla konunun üzerine gittiğini ve rutin olarak takip edileceğini aktaran Kurtulmuş, Türkiye'de herhangi bir grubun devletin içerisinde kümelenerek, ele geçiremeyeceği kadar şeffaf, açık, demokratik bir sistemin kurulmasının önemine vurgu yaptı.
"Gençlik zamanımızdan itibaren herkes devleti ele geçirmeye çalışır." diyen Kurtulmuş, devletin ele geçirilecek bir yer değil, millete hizmet edilen bir mekanizma olduğunu, bunu bu hale dönüştürmenin AK Parti hükümetlerinin boynunun borcu olduğunu söyledi.
- "Bu antidemokratik despotizm"
AK Parti'nin 2023 hedeflerinin bir kısmının bu olduğunu belirten Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Öyle demokratik, şeffaf bir devlet yönetimi ortaya çıkaralım ki sözün, egemenliğin sahibi sadece vatandaş olsun. Milletimizden başka, gücünü milletten almayan hiç kimse egemenliği kullanmasın. 1960 darbesini yaparak sandıktan çıkmayan bir iradeyle milleti yönetmekle, devletin içine gizlenerek bir paralel örgüt olarak devletin imkanlarını ele geçirip devleti yönetmek arasında zerrece bir mahiyet farkı yoktur. Birisi silahlı, birisi entrikayla bunu yapmıştır. Ne kimsenin silahla ne kimsenin entrikayla devleti ele geçiremeyeceği bir sistemi kurmak boynumuzun borcudur. Bunu yapmadığımız takdirde bugün bu yapıyla karşı karşıyayız, dün Türkiye'de onlarca bir kısmı başarılı, onlarcası da başarısız olmuş darbe girişimleri vardı. Sandıktan çık, al milletten oyu, gel milleti yönet. 'Hayır, ben milletten oy alamam ama milleti ben yöneteceğim'. Yok böyle bir şey, demokraside böyle bir şey olmaz."
Yıllar önce, "FETÖ'cüler bu kadar kendilerine güveniyorlarsa partilerini kursunlar, milletten oy alsınlar, milleti yönetsinler, bir söz söylersek namertiz" dediğini anımsatan Kurtulmuş, "Milletten vekalet almayacağım, millet bana ülkeyi yönet talimatı vermeyecek ama ülkeyi ben yöneteceğim, şu partinin sırtına basarak, güçlü bürokrasideki kanalları kullanarak, yurtdışındaki bağlantıları kullanarak... Bunun adına antidemokratik despotizm derler." değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, Türkiye'de ne askeri darbelerin despotizmine ne de FETÖ ve benzeri örgütlerin despotizmine müsaade edilmeyeceğini kaydetti.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu'na yönelik sözlerinin tepki topladığının ancak Kılıçdaroğlu'nun ikinci bir açıklamayla, sözlerinin arkasında durduğunu belirttiğinin anımsatılması ve değerlendirilmesinin sorulması üzerine Numan Kurtulmuş, siyasette nezaket ve üslubu düzgün şekilde kullanmanın önemine işaret etti.
"Üslub-u beyan, ayniyle insandır" sözünü anımsatan Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bir insan nasıl konuşuyorsa aslında kendi içindekini ortaya koyuyor demektir. Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri hiçbir edep, seviye, hiçbir terbiye kuralına uymuyor. Bunu son derece açık bir şekilde kınadığımızı ifade ettik. Şunu söyleyebilir Kılıçdaroğlu, 'O konuşmanın heyecanı içerisinde ağzımdan kaçtı'. Bunu da kamuoyuyla bu cümleyle paylaşmasına gerek yok ama insanlık bunu gerektirir. 'Bir hata yaptım, Sayın Ramazanoğlu özür dilerim'. Hükümetten, AK Parti'den milletten de özür dileme ama hakaret ettiğin, ağır şekilde, terbiyesiz şekilde hakaret ettiğin, aşağılamaya çalıştığın kişi bir kadın, bir bakan, bir anne. Şahsen özür dileme olgunluğunu gösterseydi, bu Kılıçdaroğlu için önemli bir şey olurdu. Ama maalesef bunun üstüne daha fazla gidiyor. 'Hiç bir şekilde pişman değilim'...
Buradan mertlik çıkmaz. Kılıçdaroğlu'na tavsiye ederim, buradan bir mertlik, siyasi bir prim çıkmaz. CHP'ye oy veren seçmenlerin önemli bir kısmı bile 'Aferin bizim başkana, bak ne güzel sözlerinin arkasında durdu, yapmış olduğu tebriyesizliği sürdürdü' diye prim vermez. Milletin diğer kesimleri de buna prim vermez. Bu cinsiyetçi, insan haklarına aykırı, siyasi edebe aykırı, üsluba aykırı, insanlığa aykırı, vicdana aykırı bir tutumdur. Acilen değiştirmesi lazım bu tutumu. Çok açıkça söylüyorum eğer Sayın Kılıçdaroğlu bu tutumu değiştirmezse, bu gafı kendi siyasi hayatının sonu olacaktır."
- Dokunulmazlıklar
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin AK Parti ve CHP arasındaki görüşmelerde son durumun sorulması üzerine Kurtulmuş, bazı konuların siyasi birtakım manevralarla geçiştirilemeyeceğini bildirdi.
Dokunulmazlıklara ilişkin milletin beklentileri bulunduğunu ve çeşitli partilerden de dokunulmazlık dosyası olan tüm milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması tekliflerinin geldiğini anımsatan Kurtulmuş, bu tekliflerinin müzakere edildiğini ve parlamentoya gelen tüm dosyalardaki dokunulmazlıkların bir seferde kaldırılmasını en uygun yol olarak belirlendiğini ifade etti.
Kurtulmuş, "Biz Meclis'in vaktini bir yıl bu dosyalarla işgal edemeyiz. Bugün başlasanız 500 küsür dosyayı inceleseniz, bunların her birisinin incelenmesi belki, başka hiçbir şey yapmazsanız bir yılınızı alır." dedi.
Bu nedenle anayasaya konulacak geçici maddeyle bütün milletvekillerinin dokunulmazlıklarının tek seferde kaldırılmasını teklif ettiklerini aktaran Numan Kurtulmuş, böylece siyasetin bu yükü üstünden atmasını istediklerini belirtti.
Buna ilişkin kararların parlamento değil, mahkemelerce verilmesini istediklerine işaret eden Kurtulmuş, "Bu kadar açık, bu kadar temiz, siyaseten herhangi bir manevra içermeyen bir teklif dahi maalesef sulandırılmaya çalışılıyor. Ümit ediyorum ki diğer partilerle yapılan müzakerelerde ortak bir noktaya gelinecek ve bu dokunulmazlıklar meselesi milletin de beklentisi doğrultusunda inşallah halledilecektir. Kararı nihayetinde biz verecek değiliz, mahkemeler ne karar verirse de ona herkes saygı gösterecektir." diye konuştu.
-"Bu içtüzükle Türkiye'de demokratik bir parlamenter işleyiş olmaz"
Meclis'in çalışmalarının uzun sürdüğünün anımsatılması ve içtüzük değişikliği planlayıp planlamadıklarının sorulması üzerine de Kurtulmuş, bunun yıllardır konuşulduğunu ancak bir değişiklik yapılamadığını ifade etti.
Bu içtüzük ile parlamentonun çok ağır aksak, topal şekilde yürüdüğünü, Meclis'teki çalışmaları gördükçe içlerinin kan ağladığını, saatlerce gündeme geçilemediğini ve bir maddenin geçmesi için bazen bir gün harcandığını vurgulayan Kurtulmuş, demokratik bir TBMM İçtüzüğü yapılması için partilere çağrıda bulundu.
Muhalefete istendiği takdirde daha fazla süre verilebileceğini, komisyonlarda konuşmalara daha fazla vakit ayrılabileceğini, Genel Kurul'da da gruplar adına konuşulabileceğini aktaran Kurtulmuş, Genel Kurul'un çalışma süresinin 4 güne çıkarılabileceğini, bunun iki günün müzakerelere, 2 günün de oylamaya ayrılabileceğini ve maddelerin oylanarak geçebileceğini kaydetti.
Meclis'in çalışma şeklinin hem yasama hem denetim faaliyetlerini engellediğini ifade eden Kurtulmuş, "Biz güçlü bir yürütmeden bahsederken, maalesef güçlü yürütmenin önemli araçlarından birisi olan güçlü yasamayı da oldukça güçsüz hale getiriyoruz. Bu İçtüzükle Türkiye'de demokratik bir parlamenter işleyiş maalesef olmaz. Bol bol kavganın olacağı ve bol bol sataşmanın olduğu, zaman zaman kürsü işgallerinin olduğu, bunları hep beraber yaşadık. Bunları Meclis İçtüzüğünü yaparak inşallah düzeltmek mecburiyetindeyiz." diye konuştu.
- "İçtüzük değişikliği Anayasa kadar önemli bir konudur"
Bu durumun muhalefet partilerinin de işine yaramadığını anlatan Kurtulmuş, "Diyelim ki iki gün evvel gensoru oylaması yapıldı. Bir sürü tartışmalar oldu. İstediğiniz kadar bu tartışmaları uzatın, sonuçta çoğunluk kimdeyse onun dediği olacak. Yani 'kabul edenler, etmeyenler, kabul edilmemiştir'. Dolayısıyla bu kadar çok Meclis'i aksatmak, bu kadar çok Meclis'i yavaşlatmak muhalefetin de işine yaramıyor. Muhalefet de etkin bir muhalefet olamıyor. Muhalefetin etkin bir muhalefet olması için muhalefete daha çok söz hakkı tanıyan bir mekanizma kurulabilir. Ama sonuç itibarıyla Türkiye'de hızlı bir şekilde yasamanın faaliyetlerini yürütmesi lazım. Onun için Meclis İçtüzüğünün değişmesi zaruridir, şarttır. En az yeni bir anayasa kadar önemli bir konudur" ifadelerini kullandı.
Avrupa Parlamentosu'nda da konuşmaların sınırlandırıldığının, konunun dışına çıkması halinde konuşmanın kesildiğinin anımsatılması ve İçtüzük değişikliğine AK Parti'nin gücünün yetebileceğinin hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, burada daha geniş bir uzlaşı aradıklarına işaret etti.
Kurtulmuş, "Önümüzde 3,5 yıl var, 2019 seçimlerine kadar. Biz topal bir şekilde yürüyen bir Meclis ile millete verdiğimiz sözleri yerine getiremeyiz. En sonunda aynen anayasadaki tavrımızı burada da sürdürürüz, bu bizim millete karşı sözümüzdür, anayasa yapma meselesi... Bir yere kadar uzlaşı ararız, ondan sonra kendi anayasa teklifimizi Meclis'e göndeririz. Burası da öyledir, bir yere kadar uzlaşı ararız, olmazsa yeni bir içtüzüğün yapılması için AK Parti olarak bütün gücümüzle parlamentoya yükleniriz." değerlendirmesinde bulundu.
Yeni anayasa ve başkanlık sistemi modelinin ayrıntılarına ilişkin bir soru üzerine Kurtulmuş, geçtiğimiz cumartesi günü anayasayla ilgili çok uzun bir toplantı yaptıklarını, ana çerçevenin belli olduğunu ancak kesinleşmeden kamuoyuyla paylaşmayı siyaseten doğru bulmadıklarını bildirdi.
Anayasa meselesinin bir "fantazi" olmadığının altını çizen Kurtulmuş, Türkiye'nin demokratikleşmesi, devlet-millet bütünleşmesinin sağlanması, bütün eksik ve gediklerin giderilmesi için yeni bir anayasanın, bir ekmek, su gibi zaruri olduğunu belirtti.
Parlamentodaki partilerin hemen hemen hepsinin, yeni anayasa meselesinde millete söz verdiğini hatırlatan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz burada da samimiyetimizi ortaya koyduk. Anayasa Uzlaşma Komisyonunda 3 kişiyle temsil ediliyor olmayı kabul ettik. Kendi tabanımızdan da çok büyük tepkiler gelmesine rağmen... 'Bizim bu kadar oyumuz, 317 milletvekilimiz var, niye biz 40 milletvekili olan bir partiyle aynı sayıda adam veriyoruz' diye eleştiriler de almadık değil. Ama sonuçta olsun, bu bizim iyi niyetimizin, uzlaşı aramakta olduğumuzun göstergesiydi. Ama ilanihaye bekleyemeyiz. Usulen anayasa değişsin diye değil, gerçekten anayasanın felsefesini, ruhunu, anayasanın öngördüğü antidemokratik sistemi değiştirecek bir anayasayı yaparız, yapıyoruz. Bu anayasayı milletimizle paylaşıp, parlamentoya sunarız. Anayasada biliyorsunuz partilerin grup kararı olmuyor. Anayasa için 367'yi bulabileceğimizi, bulamazsak 330'u bulabileceğimizi ümit ediyorum."
- "Diğer partilerden de oy geleceğini tahmin ediyoruz"
Bunun Türkiye'nin geleceğiyle ilgili bir adım olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, diğer partilerden de demokratik, katılımcı, sivil bir anayasaya rahatlıkla oy geleceğini tahmin ettiklerini söyledi.
Mühim olanın hem parlamentoda hem toplumun genelinde hem sivil toplumda, üniversitelerde, araştırma merkezlerinde bu yeni anayasa talebinin dalga dalga yayılması olduğunun altını çizen Kurtulmuş, "Hep şunu söylüyoruz, 'Gelin eteklerinizdeki taşları dökün, kimin sepetinde ne pamuk varsa ortaya koysun. Kim, hangi yapısal değişikliği öngörüyorsa burada gündeme getirsin.' CHP de, MHP de, HDP de itiraz ediyor. Gelin neye, ne şekilde itiraz ediyorsanız, kendinizce doğrusunu koyun. Beraber oturalım, tartışalım. Belli bir yerde uzlaşalım. Hepimizin ortak bir anayasası olsun." şeklinde konuştu.
Kurtulmuş, şu ifadeleri kullandı:
"Yok 'Biz, size anayasa yaptırmayız' diyorsanız. Ya da birilerinin düşündüğü gibi 'Anayasa yapmak sivillerin işi değildir, anayasa yapmak için paletlerin ya da askerin silahlarının şakırtılarını duymamız lazım' diyorsanız, o devir geride kaldı. Köprünün altından çok sular aktı. Artık Türkiye, anayasalarını sivil iradeyle yapabilecek demokratik olgunluğa ulaştı. Bazı partilerde, insanlarda, 'anayasa' deyince aklına asker, 60 darbesi, 80 darbesi, muhtıralar geliyor. Generaller emredecek, 3 kişi bir salona girecek, orada bir anayasa yazacaklar diye geliyor. Artık anayasa yazma devri geride kalmıştır, anayasa yapma dönemindeyiz. Anayasa yapmak, milletin isteklerini, taleplerini milletin temsilcileri vasıtasıyla bir metin haline dönüştürülmesidir. Yoksa bir metnin, millete zorla empoze edilmesi değildir. Türkiye'nin bu noktaya geldiğine inanıyoruz ve inşallah sonuç alacağız."
- "20 Mart ilanı muazzam sonuç ortaya çıkardı"
Türkiye-AB mutabakatı temelinde gerçekleşen sığınmacı geri kabulü ve değişimi çerçevesinde başlayan kabullere ilişkin soru üzerine ise Kurtulmuş, "Şu anda 25 güvenlik görevlimiz, o adalarda incelemelerde bulunuyor. Bunun karşılığında 5 Yunan emniyet görevlisi, Dikili'de incelemelerde bulunuyor. Süreç 4 Nisan'da başladı. İlk adımları oldukça başarılı, planlandığı şekilde gitti." dedi.
Yunan adalarından Türkiye'ye ne kadar kişi gelirse aynı sayıda kişinin Avrupa'ya gönderileceğini belirten Kurtulmuş, böylece AB ile varılan mutabakat çerçevesinde, birebir karşılığında, 76 bin Suriyelinin Avrupa'ya gönderileceği konusunda karara varıldığını kaydetti.
Bangladeş, Myanmar, Somali gibi farklı ülkelerden gelenleri ülkelerine geri göndereceklerini belirten Kurtulmuş, "Onun mukabilinde Türkiye'de misafir ettiğimiz Suriyelilerden, Birleşmiş Milletler ile beraber hazırlanmış listeden insanları oraya göndereceğiz. İlk parti 202 kişi geldi, onun karşılığında 78 kişi hemen Avrupa ülkelerine gönderildi." ifadesini kullandı.
Kurtulmuş, 20 Mart öncesinde günde ortalama 3 bine yakın kaçak göçmenin Yunan adalarına geçtiği tespit edilirken, 20 Mart'tan sonra bu sayının 380'e düştüğünün altını çizdi. Kurtulmuş, Türkiye üzerinden Yunan adalarına geçenlerin Avrupa'ya kabul edilmeyeceklerini anladıkları için Türkiye'yi transit yol olarak kullanmaktan vazgeçeceklerini söyledi.
- "İlave bir göçmen sayısı oluşturmayacak"
Gelen kadar giden olacağı için uygulamanın, Türkiye'de ilave bir göçmen sayısı oluşturmayacağını dile getiren Kurtulmuş, "Bütün bu geri dönüşü sağlanan insanlarla ilgili olarak, Türkiye bütün masrafı AB fonlarından karşılayacak." dedi.
Kurtulmuş, 3 artı 3 milyar avro desteği üzerinde son rötuşların yapıldığını ve anlaşmaların sağlandığını belirterek, "Ayrıca Almanya ve bazı ülkeler ilave olarak Türkiye'deki mültecilerden alacaklar. Yaklaşık bir milyona yakın mültecinin de AB anlaşmasının dışında bu ülkelere gideceğini tahmin ediyoruz. Bütün bunların sonucunda Türkiye'nin en önemli kazancı 'vizesiz Avrupa' meselesidir." diye konuştu.
Türkiye ile AB arasındaki anlaşmada 72 maddelik bir eylem planının belirlendiğini hatırlatan Kurtulmuş, bunun 55 maddesinin yerine getirildiğini, geri kalan 17 maddeyle ilgili de çalışmaların sürdüğünü söyledi. Bunlardan bazılarının yasal düzenleme gerektirdiğini, ilgili 5 yasanın da 4 Mayıs'a kadar parlamentodan çıkacağını dile getiren Kurtulmuş, "Türkiye olarak biz üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmiş olacağız. Bundan sonrası göç ve geri dönüş yönetim sürecidir. İlk başlangıç olumludur, planlandığı gibidir. Başarılı bir şekilde yürümüştür. Ümit ederiz ki sonuna kadar bu süreç böylece devam etmiş olur." dedi.
"Vizesiz Avrupa'ya ilişkin bahsettiğiniz 72 maddelik düzenleme, bir kısmı yasal düzenleme gerektiren düzenlemeler, vizesiz Avrupa seyahati hakkı kazanmamız için bu anlaşmaya dayalı olarak yaptığımız çabalar sonucu elde ettiğimiz bir netice. Bunu duyurduktan sonra muhalefetten haberler yaptık. Bu konuda yardımcı olacaklarını söylediler. Bu sevindirici bir durum. Bu anlamda muhalefete bir teşekkür gerekmez mi?" sorusu üzerine Kurtulmuş, bu konunun Türkiye'nin ortak meselesi olduğunu bildirdi.
Buradaki maddelerin önemli bir kısmının, böyle süreç olmasa dahi zaten Türkiye'nin demokratikleşmesi çerçevesinde atılması gereken adımlar olduğunu belirten Kurtulmuş, "Mesela siyasetin finansmanı, siyasi etik yasası gibi yasalar da bunun içinde. İnsan haklarıyla, göç yönetimiyle ilgili birtakım maddeler var. Göç yönetimi, sahil güvenliğiyle ilgili birtakım düzenlemeler var. Bunlar zaten böyle bir anlaşma olmasa da yapmak durumunda olduğumuz işlerdir. Muhalefetten inşallah sonuna kadar destek bekleriz ve sonunda da teşekkür ederiz" diye konuştu.
- "Kampların yapılmasına engel olmamaları gerekir"
Numan Kurtulmuş, "Kahramanmaraş'ta bir çadır kent kurma çalışmaları var. Ancak son günlerde bazı sivil toplum kuruluşları, bir grup HDP'li ve CHP'li, Suriyeli mülteciler için yapılan çadır kent inşaatına engel olmak için eylem yaptı. Eylemde 'Yaşasın halkların kardeşliği' sloganı atılmasına karşın, mültecilere yönelik bu olumsuz tutumu nasıl karşılıyorsunuz?" sorusuna karşılık, "Yaşasın halkların kardeşliği" sloganının güzel bir slogan olduğunu belirtti.
Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Zaten halkların kardeşliğini sağlamak için Suriye'den gelen bir kısmı da Arap, Sünni, Şii, Türkmen, Kürt gibi farklı ırklardan, farklı etnik ve mezhebi kimliklerden olan insanlara kucak açan bir ülkeyiz. Dolayısıyla ben de bu slogana katılıyorum. Biz bu bölgedeki halkların kardeşliğini sağlamaya çalışan bir iktidarız. Bunun için Suriye'den gelen 2 milyon 750 bin Suriyeli göçmene, Kuzey Irak'tan gelen 210 bine yakın insana kucak açmış olan bir milletiz. Kim gelirse gelsin, bu bölge halklarından olan herhangi bir kimseyi ne dini inancı dolayısıyla, ne mezhebi kimliği dolayısıyla, ne etnik kimliği dolayısıyla reddetmiş değiliz.
Ezidi'sinden Türkmen'ine, Arap'ından Kürt'üne kadar herkesi almış ve kabul etmişiz. Dolayısıyla eğer halkların kardeşliğinden bahsediliyorsa, bu halkların bu bölgede daha kardeşçe yaşamasını sağlayacak işlere, siyasetlere destek olmak lazım. Bu çerçevede Kahramanmaraş'taki kamp, Suriye ve diğer bölgelerden gelen insanların ağırlanmasına yetmediği için ilaveten yapılacak olan bir kamptır."
Kamp yerinin tesadüfen değil, alternatifler arasından ulaşım ve bölge imkanları değerlendirilerek, en uygun yerin seçildiğini belirten Kurtulmuş, "Bu zorunluluk çerçevesinde, halkların kardeşliğini sağlamak için atılmış bir adımdır. O sloganı atıyorlarsa kampların yapılmasına engel olmamaları gerekir. Bu tam da halkların kardeşliği için sürdürülen bir çaba." dedi.
- "Azerbaycan'ın yanında olduğumuzu bir kere daha ilan ediyorum
"Dağlık Karabağ'da Azerbaycan-Ermenistan arasında silahlı çatışmalar çıktı. Dün bir ateşkes sağlansa da bölgede gerginlik devam ediyor. Sizce Dağlık Karabağ sorunu nasıl çözülmelidir?" sorusuna Kurtulmuş, Azerbaycan halkıyla olan dayanışmayı en üst düzeyde bir kez daha ifade etmek istediğini bildirdi.
"Azerbaycan halkının yaşadığı her sıkıntı bizim Türkiye olarak yaşadığımız bir sıkıntıdır" diyen Kurtulmuş, şehit olan tüm Azerilere Allah'tan rahmet dileyerek, bu sorunun en kısa süre içinde sulh yoluyla çözülmesini temenni ettiklerini belirtti.
Kurtulmuş, şunları ifade etti:
"Ancak Dağlık Karabağ meselesi, Azerbaycan'ın kendi politikalarında yalnız bırakılması meselesi de maalesef dünyanın ortaya koyduğu çifte standartlardan biridir. Dağlık Karabağ dediğiniz, bütünüyle Azerbaycan toprağıdır. Dağlık Karabağ'ın işgal edilmesine karşı birkaç cılız sesin dışında, hiçbir zaman dünya kamuoyundan 'burası işgal edilmiştir, Azerbaycan bu topraklarını geri almak durumundadır, Ermeniler buradaki işgalden vazgeçmeliler' tezini maalesef dünya kamuoyunda çok az, zaman zaman dile getirildiğini duyduk. Eğer tersi olsaydı, çok açık söyleyeyim, Azeriler Ermeni toprağını işgal etmiş olsaydı, işgal ettikleri topraklar birkaç sene içinde alınıp Ermenilere geri verilir ve Azerbaycan'ın başına da dünya yıkılırdı."
Dünyanın, Dağlık Karabağ sorununda tam bir çifte standart uyguladığına dikkati çeken Kurtulmuş, Dağlık Karabağ'ın Azerbaycan toprakları olduğuna inandıklarını dile getirdi.
Kurtulmuş, Azerbaycan'ın bu konudaki görüşlerini sonuna kadar teyit edip, desteklediklerini bildirdi.
Uluslararası camianın da uzun yıllardır devam eden bu haksız uygulamayı sona erdirmek için harekete geçmesini isteyen Kurtulmuş, "Bu vesile ve bu çatışma dolayısıyla konunun uluslararası camia tarafından barışçıl bir şekilde çözülmesini temenni ediyoruz." ifadesini kullandı.
"Eğer Dağlık Karabağ sorunu çözülmezse, dünyanın en önemli çatışma alanlarından biri, şu an Ortadoğu'da çatışmalar yoğunlaştığı için belki biraz ikinci plana itilmiş gibi görülüyor ama aynı şekilde dünyanın önemli kırılma, bölünme alanlarından biri Kafkaslar'dır ve özellikle Güney Kafkaslar'dır." diyen Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Dolayısıyla Güney Kafkasya'da meselenin barışçı yollarla çözülmesinin temin edilmesi, ilgili tüm tarafların da menfaatinedir. Ben bu çerçevede İnşallah uluslararası camianın duyarlı davranacağını, Azeri kardeşlerimizin hakkını, hukukunu korumak için adım atacağını ümit ediyorum. Kimse Azerbaycan'ın yanında olmasa da Türkiye olarak, sonuna kadar Azerbaycan'ın yanında olduğumuzu bir kere daha ilan ediyorum."
- Vatandaşların kimlik bilgilerinin sızdırıldığı iddiası
"Türk vatandaşlarının kimlik bilgilerinin yurt dışına sızdırıldığına" ilişkin iddialar hatırlatılarak, "Bunun 2009 yılına ait seçmen kütüğü kayıtları olduğu, siyasi partilerle de yasa gereği YSK tarafından paylaşıldığı bilgisi var. Biraz önce de Adalet Bakanı Bekir Bozdağ başka bir programda buna işaret eden bir açıklamada bulundu. Konuyla ilgili detaylı bilgi var mı? Dün Bakanlar Kurulunda gündeme geldi mi?" sorusu üzerine Kurtulmuş, konunun Bakanlar Kurulu toplantısında gündeme gelmediğini, ancak önemli ve teknik bir konu olduğunu belirtti.
Konunun muhatabının İçişleri ve Adalet bakanlıkları olduğunu aktaran Kurtulmuş, her iki bakanlığın da titiz bir şekilde soruşturmalarını sürdürdüğünü ve meselenin aslını araştırdığını, sonucun kamuoyuyla paylaşılacağını kaydetti.