Dokunulmazlıkların kaldırılması, bunun pratik sonucudur

Dokunulmazlıkların kaldırılması, bunun pratik sonucudur
16 Haziran 2016

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "MHP’nin 7 Temmuz öncesinde CHP’ye yakın durması ama 22 Temmuz sonrasındaki MHP ve CHP içerisindeki bazı kişilerin bu anlamda gerçekten görüşlerini revize etme durumunda kalmaları önemli bir gelişmedir, Türkiye siyaseti bakımından. Bunun pratik sonucunu da görüyoruz. Dokunulmazlıkların kaldırılması..." dedi.


Kurtulmuş, TGRT Haber’de gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, soruları yanıtladı.


65. Hükümet’in kısa sürede, kriz yaşanmadan kurulmasına ilişkin bir soru üzerine Numan Kurtulmuş, bunun Türkiye siyaseti bakımından önemli bir aşama olduğunu belirtti.


Kurtulmuş, Recep Tayyip Erdoğan’ın, AK Parti Genel Başkanlığını ve Başbakanlığı bırakıp, cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından, o süreçte başbakan ve genel başkan değişiminin de son derece nezih, kısa bir süreç içerisinde gerçekleştiğini anlattı.


Bu tür gelişmelerin başka dönemlerde, başka partilerde olması durumunda büyük siyasi krizlerin, kaosların çıkmasına neden olabileceğini ifade eden Kurtulmuş, "Sayın Tayyip Erdoğan gibi son derece karizmatik ve AK Parti’nin kurucusu olan, AK Parti kitlelerini ve onun üzerinden Türkiye siyasetini mobilize etmeyi başarmış olan güçlü bir siyasi figürün cumhurbaşkanlığı makamına çıkması ve sonraki süreç de son derece nezih bir şekilde olmuştur. Aynı şekilde Sayın Davutoğlu’ndan Sayın Binali Yıldırım’a geçiş süreci oldukça nezaketli bir şekilde gerçekleştirilmiş oldu." diye konuştu.


Türkiye siyasetinin kaldığı yerden hızlı bir şekilde yoluna devam ettiğini belirten Kurtulmuş, 65. Hükümet’in hayırlı olmasını temenni etti.


65. Hükümet’in yapacağı pek çok şeyin bulunduğunu vurgulayan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Kendisini, programıyla bağlamış bir hükümet, hızlı bir şekilde yoluna devam edecek. Bu hükümete, ‘reform, atılım ve icraat hükümeti’ dememiz mümkün." dedi.


64. ve 65. Hükümetlerin AK Parti’nin hükümetleri olduğunu anımsatan Kurtulmuş, AK Parti’nin, sadece bir siyasi parti değil, Türkiye siyasetinde bir siyasi hareket olduğunu kaydetti.


"Bu hareketin doğal lideri, öncüsünde bulunan zat, geçmişteki bütün bu siyasi birikimleri de temsil eder bir şekilde Sayın Cumhurbaşkanımızdır." diyen Kurtulmuş, şöyle devam etti:


"Cumhurbaşkanımız bugün, bir parti genel başkanı değil. Bazıları karıştırıyorlar, 'Niye bu kadar çok siyasete karışıyor?' diye. Cumhurbaşkanı, bir siyasi parti genel başkanı olarak söylediklerini söylemiyor. Bir siyasi hareketin içerisinden gelen, o siyasi hareketin lideri olarak bunları söylüyor. Evet, geçmişteki söyledikleri ve bugün söyledikleri var. Bunu böyle görmek lazım. Ben bu sürecin AK Parti’yi hareket olarak olgunlaştırdığını, kuvvetlendirdiğini görüyorum. Ve inşallah da çok faydalı sonuçlara doğru Türkiye gidecektir. Güçlü bir siyasi hareket, o güçlü siyasi hareketin güçlü bir siyasi partisi millet desteğini arkasına alarak, yoluna hızlı bir şekilde devam edecek."


- "Bu anayasanın A'dan Z'ye değiştirilmesi lazım"


Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, AK Parti’nin yeni anayasa çalışması konusundaki bir soru üzerine, AK Parti hükümetleri ile Türkiye’de reform süreci yaşandığını belirtti.


Reformlar içerisinde eksik kalan önemli bir ayağın da anayasal reform olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şunları söyledi:


"Maalesef bu, Türkiye’de çok net bir şekilde tartışılamadı. Bazıları bunu sadece başkanlık sistemi ile kısıtlı olarak görüyorlar. Hayır, öyle değil. Darbenin getirdiği 1982 Anayasası'nın, hatta 1961’in devamı olarak görmemiz lazım, aslında Türkiye’de darbeler sürecinin bir ana çerçevesidir. Türkiye’de millet ne oy alırsa alsın, hangi iktidar ne kadar güçlü olursa olsun, aslında tanımlanmamış başka bir iktidarın ana çerçevesini çizen, bürokratik oligarşinin iktidarını pekiştirmek üzere oluşmuş bir anayasa var. Bu anayasanın gerçekten A’dan Z’ye çok ciddi bir şekilde değiştirilmesi lazım. Bu anlamda da yeni bir reformun ana maddelerinden birisi olarak anayasayı görmek lazım. Güçler ayrımı prensibinin tam manasıyla pekiştirilmesi, hala anayasanın içerisinde gizli bir şekilde duran, şu anda gücü azalsa bile güçlendiği zaman milletin iradesine karşı canavarca harekete geçme kabiliyeti olan bir bürokratik oligarşi, anayasal olarak tanımlanmış olan bir yapı var. Bütün bunların hepsinin ortadan kaldırılması, bu anlamda Türkiye’de hızlı bir yürütmenin ortaya çıkabilmesi için başkanlık sistemini söylüyoruz."


- "Türkiye’nin bu süreci tamamlaması lazım"


Kurtulmuş, Türkiye’nin bir anayasa değişikliğine ihtiyacı bulunduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Bu zarurettir. Bu, 'keyfe keder, olsa da olur olmasa da olur' değil, olmazsa olmaz bir süreçtir. Türkiye’nin bu süreci tamamlaması lazım. Hele kendisini bu reform süreçlerinin öncüsü olarak gören bir siyasi parti ve onun millet tarafından yüzde 50 oyla iktidara getirilmiş olan bir hükümeti, bu konuyu ciddi bir şekilde önemser, önceler ve yoluna devam eder. Dolayısıyla biz kendi içimizde önce anayasa teklifimizi olgunlaştırıyoruz, son noktaya doğru geliyoruz ama sonuçta AK Parti’nin oyları belli. 316 milletvekilimizin oyu var. Burada ilave başka oylara ihtiyacımız var. Bunun için bir taraftan yeni anayasa fikrini benimsemesi, özümsemesi, anayasanın tartışıldığı bir sürecin ve aynı zamanda parlamentoya yansıdığı bir sürecin yürütülmesi lazım. Burada siyaset nihayetinde gerçeklerle olan bir şey."


- "Rejim değil, sistem değişikliğinden bahsediyoruz"


Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun başkanlık sistemine ilişkin, "Böyle bir sistemi kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz" sözlerinin hatırlatılması üzerine, "Buradaki temel mesele, 2007’deki anayasa değişikliğinden sonra, 10 Ağustos 2014’te ilk anayasa oylamasıyla birlikte halkın doğrudan doğruya cumhurbaşkanını seçmesinden sonra, Türkiye’de aslında bir sistem değişikliğinin adımı atıldı. Böyle bakıldığı zaman sistem değişikliği yapılmış oldu." dedi.


CHP’nin, "Rejim değişikliği olacak" iddiasına ilişkin de Kurtulmuş, "Meclis’teki konuşmamda da söyledim. Ben ısrarla bu yanılgıdan CHP’yi kurtarmak için dedim ki 'Rejim değil, sistem değişikliğinden bahsediyoruz.' CHP’nin sözcüsü arkadaşlarımız da 'Evet, biz de Numan Bey’in kastettiğini söylüyoruz.' dediler." değerlendirmesini yaptı.


- "CHP zihniyetinin böyle bir telaşı var"


"Kan ısrarı neden?" sorusuna karşılık da Kurtulmuş, şu görüşlerini aktardı:


"Yani, 'Zaten cumhurbaşkanı halk tarafından seçildi, zaten bunu kaybettik. Bundan sonra cumhurbaşkanı seçemeyeceğiz. Bir de cumhurbaşkanı başkanlık sistemine döner, daha yetkilendirilmiş, daha güçlenmiş bir noktaya gelirse, eyvah ki bizim hiçbir adamımız buraya seçilemeyecek. Eğer bu anlayıştan kaynaklanıyorsa, bu tam manasıyla daha yanlış bir tutumdur. O zaman demokraside her seçim herkese açık bir seçimdir. Demokrasiye itimat. Seçim sonuçları ne çıkarsa baş göz üstüne diyebilme olgunluğudur. Biz bunu her zaman söylüyoruz. En zıt siyasi fikirde olanlar bile sandıktan çıkarsa başımızın üstünde. Ama yok, 'Bizim dediklerimiz çıkmazsa o sonuç kötüdür’ anlayışı da eski Türkiye’nin anlayışlarındandır. Bu kan sözünün ısrarla üstüne de gidiyoruz... Bu anlaşılır bir şey değildir. Anayasa değişikliğinden bahsediyoruz. Bunun kanla falan bir ilgisi yok. Siz de teklifinizi koyarsınız. Millet neyi kabul ediyorsa, biz de onu kabul ederiz. Bunun konuşulduğu bir yerde böyle cümleler kurmak, bunların üzerinden demokrasiyi lekelemek kabul edilebilir bir şey değildir. Dolayısıyla bu kafa karışıklığını bir an evvel CHP’nin gidermesi lazım."


- "İlanihaye Türkiye gündemini, anayasa değişikliği meselesiyle işgal edemeyiz"


Numan Kurtulmuş, "Yeni anayasa değişikliği ne zaman TBMM’ye gelecek?" sorusuna, "Şu gün, bugün gelir diyemem, demem bunu. Ama nihayetinde siyaset, şartların oluşması olgunlaşması meselesidir. Ama ilanihaye Türkiye gündemini, anayasa değişikliği meselesiyle işgal edemeyiz." yanıtını verdi.


"O olmazsa mı partili cumhurbaşkanlığı ya da yarı başkanlık sistemini getireceksiniz?" sorusu üzerine de Kurtulmuş, "Bu tartışma zemininin TBMM’de oluşup oluşmayacağı şartlarına bağlıdır. Dolayısıyla bizim önceliğimiz, başkanlık sistemidir. Buna bakarız, bunu gündeme getiririz, ondan sonra bakarız." diye konuştu.


- "Asla başka bir partinin gücü ya da zaafı üzerine siyaset belirlemeyiz"


"AK Parti’nin, MHP’nin kurultay sürecini beklediği, MHP’deki gelişmelere göre bir durum ya da vaziyet aldığı doğru mu?" sorusu üzerine Kurtulmuş, şöyle konuştu:


"Hayır, asla doğru değil. Çünkü partilerin şu andaki durumlarıyla bizim konuştuğumuz konunun hiçbir ilgisi yoktur. Kaldı ki biz parti olarak asla başka bir partinin gücü ya da zaafı üzerine siyaset belirlemeyiz. O zaman yarı yolda kalırsınız. Dolayısıyla biz önce kendi gücümüzü, milletin bize seçimde verdiği gücü, arkasından kamuoyundaki ve parlamentoda olacak havayı iyi yönetmek ve bunların sonucu olarak nihayetinde parlamentoya bir anayasa değişiklik teklifi geldiği zaman burada partiler grup kararı alamıyor, milletvekilleri kendileri bireysel oylarını veriyorlar."


Bir başka partinin iç işleriyle ilgili hiçbir şey söylemeyeceğini vurgulayan Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü:


"Ama Türkiye’nin siyasi gündemi o kadar değişiyor ki özellikle 7 Haziran seçiminden sonra Türkiye’de çok ciddi devam eden bir terörle mücadele var. Bu, Türkiye’nin artık önemli ve en temel sorunu haline geldi. Her gün evlatlarımız şehit oluyor. Yüzlerce insan ölüyor. Bu tablo içerisinde Türkiye’nin birliğini, dirliğini koruma hissiyatı, siyasette birçok siyasi partinin içindeki bireyler için söylüyorum, belki birçok diğer siyasi faktörden daha önemli hale geldi. Dolayısıyla biraz da buradan bakmak lazım. MHP’nin 7 Temmuz öncesinde CHP’ye yakın durması ama 22 Temmuz sonrasındaki MHP ve CHP içerisindeki bazı kişilerin bu anlamda gerçekten görüşlerini revize etme durumunda kalmaları önemli bir gelişmedir, Türkiye siyaseti bakımından. Bunun pratik sonucunu da görüyoruz. Dokunulmazlıkların kaldırılması..."


Terörle mücadele konusunda yürütülen operasyonlara ilişkin bir soru üzerine Kurtulmuş, Türkiye’nin 40 yıldır silahlı terör örgütleriyle mücadele ettiğini, bu süreçte de 40 bine yakın insanın öldüğünü, 7 bini aşkın da şehidin bulunduğunu aktardı.


Bu süre içerisinde 1,5 trilyon dolar minimum hesaplamalarla bir maddi kaybın meydana geldiğine dikkati çeken Kurtulmuş, “22 Temmuz’dan sonra yeni bir tablo karşımıza çıktı. Çok açık söylüyorum, bu tablonun bu kadar ağır bir şekilde karşımıza çıkmasının altındaki en temel neden, terör örgütlerinin cesaretlendirilmesidir.” değerlendirmesinde bulundu.


DAEŞ, PKK gibi terör örgütlerinin birtakım uluslararası güçler tarafından 22 Temmuz’dan sonra cesaretlendirildiğini belirten Kurtulmuş, şöyle devam etti:


“Bu terör örgütlerinin arkasındaki lojistik destekler, istihbarat destekleri, silah, ekonomik destekler, siyasi destekler bir an için kessin, uluslararası güçler, hiçbir terör örgütü ayakta kalamaz. Şimdi DAEŞ’e karşı operasyonlar falan yapılıyor değil mi? Kessinler arkalarındaki desteği, bir hafta on günde DAEŞ’i bitirirler. Aynı şekilde PKK’yla biz bu kadar yıldır mücadele ediyoruz, bu mücadelenin içerisinde görüyorsunuz, bu kadar farklı ülkelerden silahları bu adamlar nasıl verdi? Biz, terörle bu kadar mücadele verirken çok net, açık siyasi destekler, yani kollarında YPG armasıyla askerlerin, koalisyon güçlerine bağlı askerlerin, orada olması ya da 64. Hükümet'in Başbakanı, Brüksel’de ziyaret ederken toplantı yapılan salonun 50 metre ötesinde PKK çadırının açılması, bunlar az siyasi destekler midir? Böyle baktığınız zaman Türkiye 22 Temmuz’dan sonra başka bir şeyle mücadele ediyor, boğuşuyor. Yani çok cesaretlendirilmiş, silahları artırılmış, siyasi desteği, ekonomik destekleri artırılmış bir terör örgütüyle mücadele ediyor. Daha doğrusu birkaç terör örgütüyle mücadele ediyor. Dolayısıyla bu ciddiyeti görmemiz lazım, bu bir anlamda Türkiye’nin beka meselesidir.”


- “Söylediklerimizin çok somut delillendirilmesi bunlar maalesef”


Kurtulmuş, Nusaybin’de ele geçirilen ABD yapımı antitank mühimmatı ve PKK’nın kullandığı Rus füzesinin hatırlatılması üzerine, şöyle dedi:


"Söylediklerimizin çok somut delillendirilmesi bunlar maalesef. Bu kadar farklı silahlar nereden geliyor? Bu silahlar çarşıda, pazarda, süpermarketlerde satılmıyor. Bu silahları herhalde bazı devletlerin istihbarat birimleri birtakım imkanları kullanarak, belki kendi imkanlarını da kullanarak ya da aracılar kullanarak bu örgütlere veriyorlar. PKK için de böyle, diğerleri için de böyle. Suriye’de uluslararası camianın kararsızlığı ve uluslararası camianın ne yapacağını bilememesi belki kararsızlıktan öte öyle bir noktaya getirdi ki Suriye, örgütlerin her birinin, her renginin, her tonunun cirit attığı bir örgütler pazarı haline geldi. Gerçekten örgütler konsorsiyumu haline geldi."


Suriye’deki durumun, “terör örgütlerinin cehennemi ya da cenneti” denilebilecek bir hale geldiğine işaret eden Kurtulmuş, şunları ifade etti:


"Suriye’nin bugünden yarına çözümünü niye istemiyorlar, onu da çok açık söyleyeyim. Suriye’de şu anda devam eden çok bir vekalet savaşı var. Bu vekalet savaşları bittiği zaman bu güçler birbirleriyle direkt bir mücadelenin, direkt bir kavganın, direkt bir çatışmanın içerisine de girebilirler. Şimdi bu anlamda kendilerini direkt olarak çatışmanın içerisine sokmamak için maşalarını kullanıyorlar, maşalarına destek oluyorlar. Herkes kullanabileceği, kendisi için kullanışlı, elverişli gördüğü örgüt üzerinden Suriye siyasetini dizayn ederek bölgede bir güç elde etmeye çalışıyor. Bu çok kötü bir şey. Hele hele dünya dengesinin henüz yerine oturmadığı, ta 90'lardan, soğuk savaştan sonra dünya dengesinin yerine oturmadığı bir dönemde bu son derece tehlikeli bir durum demek. Bu sadece Suriye ile ya da sadece bildiğimiz terör örgütleri ile sınırlı kalmaz. Allah muhafaza, bütün dünyanın küresel bir terör saldırısı altında olmasını, dünyanın birçok yerinde beklenmedik çok büyük saldırıların ortaya çıkmasını da hazırlayan bir zemin haline geldi."


- "Bölgedeki vicdan sahibi bütün insanların, bu realitenin farkına varması lazım"


"Ne Irak ne de Suriye kaldı. Bu açıdan bakılacak olursa ne öngörülüyor? Siz MGK'da konuşuyorsunuz ama biz ne bekliyoruz, ne yapacağız?" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, şöyle dedi:


“Büyük resim, bu bölgede mezhebi ve etnik farklılıklar üzerinden var olan siyasi gerilimleri artırmak, var olan fay hatlarını daha da derinleştirmektir. Böyle olması, bu coğrafya, dışarıdan müdahale eden herkesin işine gelir. Amerika'nın da işine gelir, Rusya'nın da işine gelir, diğer güçlerin de işine gelir ama sadece bölge halkının işine gelmez. İşte görüyorsunuz her gün bir yerde bombalar patlıyor, ölen ya Sünni’dir ya Şii’dir, ölen ya Arap'tır ya Türk'tür ya Kürt'tür ya da İranlıdır yani bu bölge halklarıdır. Bir kere bölgedeki bütün halkların siyasete kafası çalışan, vicdan sahibi bütün insanların, siyasetteki bütün güç merkezlerinin bu realitenin farkına varması lazım. Yani bu dışarıdan gelen terör örgütleri dahil olarak söylüyorum, dışarıdan gelen bütün bu unsurların hepsi gün gelir geldikleri yere geri giderler. Ama biz halklar olarak burada kıyamete kadar yaşayacağız. Dolayısıyla bizim ana resmi bu şekilde görmek mecburiyetimiz var. Biz böyle görüyoruz. İkinci Sykes Picot diyerek altını çizerek anlattığımız şey budur."


-"Kalıcı husumetler oluşturulmaya çalışılıyor"


Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, bir kere daha bir asır evvel yarım kalmış olan hesabı birilerinin görmeye ve tamamlamaya çalıştığını belirtti. Çatışmaları daha fazla derinleştirip, buradan halklar arasında kalıcı husumetler oluşturmaya çalışıldığına işaret eden Kurtulmuş, şunları kaydetti:


"Biz de bunun tam tersini yapacağız. Sorunlarımız var, devasa anlaşmazlıklarımız var. Gerçekten devasa bir şekilde, belki çatışma ortamında olacak olan farklılıklarımız var ama bütün bölgedeki siyaset yapan unsurları, müzakereye ve rızaya dayalı bir müzakere sürecine, bütün sorunları konuşabileceğimiz, bütün sorunları tartışabileceğimiz, ilgili bütün tarafların işin içerisinde olduğu rızaya dayalı bir müzakere sürecinin kapısını açmak zorundayız. Bu anlamda Türkiye de dış politikasını güncellemek mecburiyetinde. Örnek olarak söylüyorum, yani Suriye'deki bu çatışma ortamında, Türkiye artık başından beri bunu söylüyor, gücü tek başına yetmiyor ama bunu daha yüksek sesle söyleyerek ilgili bütün tarafların işin içerisinde olduğu, Suriye halkının istediği ve bütün grupların temsil edildiği bir geçiş süreci ile birlikte Suriye'de bir demokrasinin kurulması, aynı şekilde Kuzey Irak merkezi hükümeti arasındaki bazı çözümsüzlüklerin, bazı çatışmaların müzakere üzerinden yeniden gözden geçirilmesi, bu coğrafyadaki bütün bu tartışmaların bu perspektifle ortadan kaldırılması... En doğru yol budur.


Şu ana kadar çatışmacı olanlar, kavgacı olanlar, savaştan yana olanlar ne yazık ki kazanıyor. Siyaset olarak söylüyorum, militanları kastetmiyorum burada. Açıkça söyleyeyim, örgütleri bu anlamda belki daha az suçlamak lazım. Esas burada bu siyaseti üretenler daha büyük suçludur. İnsanlık suçlarını esas onlar işliyor. Dolayısıyla bu kapının açılması, bölgede karşılıklı olarak Suriye'de ilgili taraflar, kimler, 8-10 farklı taraf gelir, oturur, bir uluslararası gözlemci heyetinin gözetiminde bu süreç aşılır ve inşallah Suriye'de bir barış süreci olur."


Türkiye’nin müttefiklerinin Suriye’ye müdahil olan ülkelerin büyük bir çoğunluğunun başından beri ne yapacağını, nasıl yapacağını, hangi takvim içerisinde Suriye'de bir barış ortamı oluşmasına katkı sunacağını bilemediğini söyleyen Kurtulmuş, herkesin bir karşıt ya da düşman oluşturduğunu, o düşmanın düşmanını da kendisinin dostu bellediğini belirtti. Sıkıntının da buradan kaynaklandığını ifade eden Kurtulmuş, "Suriye'de ılımlı muhalefete başından beri destek verilmedi. Ilımlı muhalefetin çok güçlü olduğu dönemlerde en azından siyasi olarak verilecek desteklerle Suriye'deki iç savaş bitirilebilme noktasına gelmişken tekrar birçok şey başa sardı. Maalesef olan halka oldu." diye konuştu.


Kurtulmuş, şöyle devam etti:


"Bir 'eğit-donat' programı ortaya konuldu, başlatıldı, maalesef 'eğit-donat' programı başarısız oldu. Çünkü sahada zaten mücadele eden unsurlar var, bu unsurlara verilecek destek yerine, yeniden bazı unsurlar üzerinden destek vermek için birtakım eğit-donat faaliyetlerinin olması ne yazık ki, başarısız oldu. Öte taraftan ciddi şekilde YPG silahlandırıldı, önce silahlandırıldı, çok etkili olmayan bir güç, daha sonra 'Bunlar çok etkin bir şekilde DAEŞ'le savaşıyorlarmış' diyerek şimdi bu güçlere siyasi destek veriliyor. Ayrıca biraz daha filmi başa saralım, koskoca Musul, DAEŞ tarafından bir günde işgal edilirken, Samarra bir günde işgal edilirken niye dünyanın gıkı çıkmadı? Bunun siyaseten izahı yok. Bunu kimse anlatamaz. Dolayısıyla en hafif tabiriyle, açık aymazlık vardır. Büyük tutarsızlıklardır, iş bilmezliklerdir, daha fazla söz söylemeyeyim. Şimdi burada bu hesapların tutmadığını görüyorlar. Ama şu çok net, bunları biz uyarıyoruz, söylüyoruz ama kusura bakmayın, bir de Türkiye'nin güvenliği var. Türkiye, öyle güvenliğinin, 3-5 tane örgütün saldırılarıyla ortadan kaldırılmasına müsaade edecek bir ülke değil."


Türkiye'nin, Suriye konusunda kırmızı çizgilerinin bulunduğunun hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, "İki şey orada önemli. Birincisi, uçuşa yasak bölge. Üç sene evvel bu teklif edilip uluslararası camia o bölgede uçuşa yasak bölge ilan etmiş olsaydı, Allah bilir en az 200-250 bin sivil Suriyeli ölmezdi ve oralarda bir göçmen krizi ortaya çıkarak, oradan Türkiye'ye, Türkiye'den Yunanistan, oradan da Avrupa'ya büyük bir göçmen baskısı oluşmazdı. İkincisi, gerçekten bu anlamda o bölgede bir güvenli bölge, tampon bölge gündeme gelmiş ve bunlar uygulanmış olsaydı bu anlamda yine hem göçmen meselesi bu kadar ağırlaşmaz hem de DAEŞ bir tehdit olarak Türkiye sınırına kadar gelmezdi. Roketler Türkiye'ye düşmezdi. Bunlar olmadı diye Türkiye seyredecek değil." değerlendirmesini yaptı.


"Güvenli bölge, uçuşa yasak bölge konusu tamamen bitti manasında söylüyorsunuz bunları" şeklindeki hatırlatmanın ardından Kurtulmuş, "Şu anda çok zor, mesela Ruslar yeni bir faktör olarak gündeme geldi. Yani sahada çok sayıda devlet var, yukarıda uçan çok sayıda uçak var; rejimin uçakları var, koalisyon güçlerinin uçakları var, Rusların uçakları var. Sahada çok fazla milis güçleri var, terör grupları var. Böyle baktığınız zaman çok ağırlaşmış bir tabloyla karşı karşıyayız. Uluslararası camianın aklını başına alması gereken bir tablodur bu aynı zamanda." ifadesini kullandı.


"ABD müttefik olarak Türkiye'yi gözden çıkarır mı?" diye soran Numan Kurtulmuş, "Burada çok net bir tavır almaları lazım. Ben bunu hem ABD hem de Rusya için söylüyorum, ne ABD ne Rusya, Türkiye'yi bölgedeki gelişmelerde kullanacakları herhangi bir terör grubu üzerinden, onları bahane ederek feda edemez. ABD, 'Biz YPG ile iyi ilişkilerimiz var, o zaman Türkiye'yi bırakalım' diyemez. Çünkü burada 80 milyonluk büyük bir Türkiye var, NATO ittifakı var. Burada ancak karar vermeleri lazım. Rusya içinde aynı şey geçerli." dedi.


- Türkiye-Rusya ilişkileri


"Putin'deki sözlerin bir yumuşama emaresi gösterdiğini düşünüyor musunuz?" sorusuna Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:


"Tabii ki, karşılıklı olarak hem Rus tarafı hem bizim tarafımızdan. Biz baştan beri söyledik, bu kastı mahsusla yapılmış bir şey değildir, 'Tamam, Rusların buradan bu uçağı geçti, biz de bunları indirelim de bir kriz çıkaralım' diye yapılmış bir şey değil. İlk andan itibaren söyledik, uçak vurulduğu anda uçağın kimliği bilinmiyordu, kimliği bilinmeyen bir uçak sınırlarımızı ihlal ettiği için angajman kuralları çerçevesinde düşürüldü. Zaten 9 saniye içerisinde olan bir olaydan bahsediyoruz. Dolayısıyla Türkiye kasten Rusya ile ilişkilerimizi kesmek, Rusya'ya karşı taammüden bir düşmanlık gösterisinde olmak için bu uçak düşürülmüş değildir. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da ifade etti, bizler de ifade ettik. Bu çerçevede ümit ediyorum ki, Rusya ile Türkiye arasındaki ilişkiler tekrar eski mecrasında doğru gelecektir. Ümit ediyorum ki, ABD de bizim açımızdan doğru bir karar verecektir ki, bu karar ABD'nin orta vadede kendi lehine olan bir karardır. Yani tercihini yapacaktır, Türkiye mi stratejik müttefik, YPG mi stratejik müttefik. Bu tercihi yapacaktır. Ona göre adımını atacaktır. Orada ABD Büyükelçisinin son verdiği demecin, bu söylediklerimizi anladıklarını gösterdiğini ifade etmek isterim. 'Evet, PKK silah bırakmalıdır, Türkiye daha fazla rahatsız olmasın' manasına gelen sözler söylemiş ama biz sözün ötesinde icraat bekliyoruz."


- Türkiye-İsrail ilişkileri


Türkiye-İsrail ilişkisi konusunda yeni bir gelişmenin olup olmadığının sorulması üzerine Kurtulmuş, burada belli bir noktaya gelindiğini aktardı.


"İnşallah Gazze halkının lehine Filistin mücadelesinin lehine sonuçlanır bu görüşmeler." diyen Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:


"Meselede, tabii ki Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkiler bakımından önemi vardır ama en az onun kadar önemli olan kısmı Filistin halkının, Gazze halkının masum sivil insanların gerçekten geleceğine ilişkin bu anlaşmanın bir katkı sunmasıdır. Bu anlamda onların üstündeki bu baskının hafifletilmesidir. Onlar ciddi bir şekilde insani olarak atılması gereken adımların atılmasıdır. İlk iki madde hallolmuş görünüyor. Üçüncü madde de belli bir ilerleme var ama bunu açık söylüyorum, Mavi Marmara gemisiyle orada insani yardıma giden insanlar aslında Türkiye halkının hissiyatlarına tercüman olan insanlardır. O insanlar o mücadeleyi yaparken, orada kardeşlerimiz şehit olurken, vatandaşlarımız şehit olurken, ana amaçları bir gösteri yapmak, İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkileri kesmek vesaire değildi. Kimse böyle bir saldırı beklemiyordu. Hayattan koparılmış, dünyanın gözü önünde Akdeniz’in, dünyanın en güzel yerlerinden birisi olan Gazze şeridinde yaşayan halk, sanki dünyadan koparılmış, o insanlara hiç bir hayat hakkı tanınmamış, izole edilmiş, insani olarak ayakta durabilecek imkanları bırakılmamış, sürekli bombalarla başlarına evleri, zor şartlarda yaptıkları barınakları yıkılmış."


Gazze’ye yönelik ambargonun kaldırılması gerektiğinin altını çizen Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, onlarca farklı alanda Gazze halkının beklentilerinin bulunduğunu söyledi.


Kurtulmuş, "Bunların olması, Türkiye üzerinden bunların gerçekleşmesi, ümit ediyorum ki, Gazze halkına bir nefes aldırır. Yine Gazze sorununu nihayetinde çözmez, Filistin meselesini çözmez, hiç olmazsa orası bir açık hava hapishanesi gibi olan, o Gazze halkına bir nefes aldırılır. Türkiye’nin meselesi budur. Bunu yapabilirsek İnşallah Gazze halkının yararına bir adım atılmış olur." dedi.


"İran, Irak ve Suriye ile ilgili politika değişikliği denildi, orada bir yenileme, aslında bir yeni bakış açısından söz edildi, sil baştan bir şey midir? Bu nedir? Bunu bize açıklar mısınız? Türkiye ne yapmaya çalışıyor? Bambaşka bir Suriye politikası mı olacak, bambaşka bir Irak politikası mı olacak?" sorusuna Kurtulmuş, "Hayır, tabi ki değil. Hiç bir siyaset öyle sabahtan akşama değişmez." karşılığını verdi.


- Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanlarına yönelik eleştiriler


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay başkanlarının Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Rize ve Kırşehir programına katıldıkları için eleştirilerinin hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, cumhurbaşkanlığı makamının, Türkiye’deki bütün devletin ilgili birimlerinin ahenkli bir şekilde çalışmasını gözettiğini anımsattı.


"Nihayetinde cumhurbaşkanı herkesin başkanı, bütün sistemin başkanı olarak bunu gözetir. Vazifesi bu." açıklamasında bulunan Kurtulmuş, şunları kaydetti:


"Cumhurbaşkanını zaten yargı organlarının, yüksek yargı organlarının atamalarında da çok etkin bir rolü olduğu da Anayasa’nın yine 104. maddesinde yazılı. Yargıyla ilgili kısmında açıklanmış, sayılmış olan hususlardır. Şimdi Allah aşkına Yargıtay Başkanı, Danıştay Başkanı başka bir ülkenin yargıtay, danıştay başkanı değil ki ya da cumhurbaşkanı başka bir ülkenin… Aynı ülkenin. Bu farklı kurumların arasındaki insanların bir araya gelmesi son derece normaldir, son derece doğaldır, çok tabii bir şey... Sayın Cumhurbaşkanımız yargı organlarına müdahale ediyor olsa ya da her hangi bir yargı kararına müdahale ediyor olsa, böyle bir şey yok, herhangi bir gezide ya da herhangi bir toplantıda bir araya gelmişler. Bu son derece tabii, çok sıradan, çok doğal hatta ve hatta her hangi bir şekilde gündem bile olması gerekmeyen bir konu, maalesef gündeme geldi, ortalık yıkıldı. Türkiye’de böyle suni gündemler oluşturmaya gerek yok. Türkiye zaten siyaseten çok yoğun gündemi olan bir ülke. Her gün onlarca farklı konuyu tartışıyoruz. Ben zaten tartışmanın da açıklığa kavuştuğunu görüyorum. Herkes 104. maddeye baksın, 104. madde de her şey açık bir şekilde yazıyor."