Rusya'ya gönderilen mektup, ümit ederim ki normalleşme sürecinde önemli bir adım olur

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım’ın Rusya Milli Günü dolayısıyla bu ülkeye gönderdikleri mektuba ilişkin, “Ümit ediyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın mektuplarıyla birlikte bu normalleşme sürecinde önemli bir adım atılmış olur. Bu, Türkiye’nin bu sürecin normalleşmesine ilişkin iradesinin de aynı zamanda beyanıdır, öyle görmek lazım. En kısa zamanda inşallah uçak kriziyle birlikte başlayan Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerde düzelme ortaya çıkar ve sonuçlar alınır.” dedi.
Kurtulmuş, Başbakanlık muhabirleriyle bir restoranda iftarda bir araya geldi.
Gazetecilerin ramazan ayını tebrik eden Kurtulmuş, resmi toplantıların dışında basın mensuplarıyla buluşmaktan memnuniyet duyduğunu söyledi.
Türkiye’de gazeteci olmanın zor bir iş olduğunu söyleyen Kurtulmuş, "başka bir ülkede bir senede devam eden bir gündemin, Türkiye’de bir hafta, on günde bittiğini" dile getirdi.
- Rusya ile ilişkiler
Kurtulmuş'a, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binali Yıldırım'ın, Rusların milli bayramı olan 12 Haziran Rusya Günü vesilesiyle, bu ülkenin liderlerine kutlama mesajı gönderdikleri hatırlatılarak değerlendirmesi soruldu. Numan Kurtulmuş, Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte başlayan süreçte, Türkiye olarak görüşlerin, açıkça ifade edildiğini anımsattı.
Rus uçağının bilerek, kasten düşürülmediğinin altını çizen Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, şu değerlendirmede bulundu:
“Sınırdaki hareketlilik dolayısıyla defaatle uyarıldıktan sonra orada böyle bir kaza vuku buldu. Dolayısıyla en baştan itibaren Sayın Cumhurbaşkanımız da bizler de ifade ettik; o uçağın kimliği vurulduğu anda bilinmiyordu, eğer bilinseydi belki başka bir sonuç olurdu. Bakanlar Kurulu toplantılarının sonrasında da ifade ettim, ne Türkiye Rusya’dan ne de Rusya Türkiye’den vazgeçemez, kolay kolay gözden çıkaramaz. Dolayısıyla bu kadar derin ilişkileri olan; ekonomik, siyasi, kültürel her bakımdan ilişkileri olan, komşu olan iki ülkenin arasındaki ilişkinin normalleşmesidir esas olan. Ümit ediyorum ki Sayın Cumhurbaşkanımızın ve Başbakanımızın mektuplarıyla birlikte bu normalleşme sürecinde önemli bir adım atılmış olur. Bu, Türkiye’nin bu sürecin normalleşmesine ilişkin iradesinin de aynı zamanda beyanıdır, öyle görmek lazım. En kısa zamanda inşallah uçak kriziyle birlikte başlayan Türkiye-Rusya arasındaki ilişkilerde düzelme ortaya çıkar ve sonuçlar alınır. Ancak bu şu anlama gelmiyor; Türkiye ile Rusya bütün siyasi konularda anlaşıyorlar, çevredeki bölgedeki bütün sorunları çözdüler anlamına gelmiyor, başta Suriye meselesi olmak üzere birçok konudaki görüş ayrılıklarımız devam edebilir. Ama sonuç itibarıyla iki komşu ülkenin aslolan arasında barışın tesis edilmesidir. Ortaya çıkan huzursuzluk konusu olacak meselelerin aşılabilmesidir. Ümit ediyorum ki Rusya tarafında da benzer bir sinyal gelecektir. Zaten geçmiş günlerde de bu tür tavırlar Rusya tarafından da sergilendi.”
- “Talihsiz bir söz olmuştur”
TRT’de bir programa katılan ilahiyatçı Prof. Dr. Mustafa Aşkar'ın tartışılan sözlerinin hatırlatılması ve “Sizin görüşünüz nedir? Geçen sene de buna benzer tartışma doğuracak cümleler sarf edilmişti. O programlara katılan isimler nasıl seçiliyor?” sorusunun yöneltilmesi üzerine Kurtulmuş, programdaki konuşma ortaya çıktıktan sonra izlediğini hemen Diyanet İşleri Başkanlığı ve TRT Genel Müdürlüğündeki ilgilileri bu konuyla ilgili uyardığını bildirdi.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, her iki kurumdan da gerekli açıklamaların yapıldığını hatırlatarak, şöyle konuştu:
“En son da programın sunucusu Serdar Tuncer Bey tarafından dün akşamki iftar programında da gerçekten meseleyi son derece açık bir şekilde ortaya koyan bir açıklama yapıldı. Bizim Türkiye’deki halkın büyük çoğunluğunun, Müslüman ahalinin büyük çoğunluğunun itikatta mezhebi, Maturidi mezhebidir. Biz çoğumuz Hanefi kökende olan yurttaşlarımız Maturidi mezhebine mensup, itikatta. Bu mezhepte de amel, imandan bir cüz değildir. Yani bir insanın Müslüman sayılması için kelime-i şehadet getirmesi yeterlidir. Amelleri ise kulla Allah’ın arasındaki bir meseledir. Onun mümin olup olmadığı konusunda yargımızı ortaya çıkaran şey, kelime-i şehadet getirmiş olmasıdır. Bu yeterlidir. Dolayısıyla bu, çoğunluğun itikadı bakımından da doğru bir husus değildir. Kaldı ki Cenab-ı Allah insanı, eşref-i mahlukat olarak yaratmıştır. 'Yaratılanların en şereflisi' olarak yaratmıştır. Her birimize kendi ruhundan üflediği için her birimiz hazreti insan olduk, şerefli bir yaratılmış olarak dünyaya geldik. Dolayısıyla insanların hepsi şereflidir. O şekilde görmek gerekir. Talihsiz bir söz olmuştur. Bir ramazan programında, iftar programında bunun ifade edilmiş olması, hakikaten yaralayıcıdır. Bu isimlerin tespiti meselesine gelince TRT her sene bir havuzdan isimleri tespit ediyor. Bu programlarda yer alan insanların büyük bir kısmı daha evvel benzer programlarda yer almış ve bu programlarda belli bir şekilde kamuoyu tarafından da benimsenmiş olan isimlerden seçildiğini biliyoruz ama demek ki bundan sonraki süreçlerde de daha titiz bir şekilde bu isim havuzunu gözden geçirmek lazım. Ama şunu da söyleyeyim, bu söze hiçbir şekilde katılmamız mümkün değil. Ama o akşam aynı zamanda Twitter’dan da büyük bir şekilde bu karşılık buldu. Twitter’da bu kadar yayılmasına vesile olan arkadaşlarımızın aynı şekilde mesela Serdar Tuncer’in açıklamalarını içeren konuşmasını da yaymasını, Diyanet İşleri Başkanlığımızın yapmış olduğu açıklamaları yaymasını da tavsiye ederiz, temenni ederiz. Böyle bir yanlış anlatım ya da bir yanlışlık, bir haksızlık düzeltilmiş diye ümit ediyorum.”
İftar sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kurtulmuş, terörle mücadeleyle ilgili soru üzerine, Türkiye'de, 22 Temmuz'dan bu yana yoğun bir terörle mücadele safhasına geçildiğini, bunun yeni bir evre olduğunu söyledi.
Hükümetin kalkıp "Tamam şu tankları, topları çıkartalım, Doğuda, Güneydoğu'da bazı şehirlere girelim, operasyonlar yapalım." diyerek bu operasyonlara başlamadığını vurgulayan Kurtulmuş, terör örgütünün kendi tabiriyle bir "başkaldırı" başlattığını belirtti.
Bu başkaldırıya bölgede yaşayan Kürtlerin destek vermediğini vurgulayan Kurtulmuş, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu mücadelede, uzun yıllar sonra hem emniyet hem de Genelkurmay birimlerimizin gerçekten son derece yüksek bir koordinasyon ve motivasyonuyla bu mücadelede ne kadar kararlılıkla yol aldıklarını görüyoruz. Öncelikli olarak tebriğimiz ve teşekkürümüz, PKK terör örgütüne ve ayrılıkçı bir takım fikirlere destek vermeyen Kürt kardeşlerimizedir. Aynı şekilde bir başka teşekkür de çok fedakar bir şekilde arkadaşları yanlarından şehit olmasına ve çok zor şartlarda mücadele etmelerine rağmen canı pahasına hayatlarını ortaya koyan emniyet ve silahlı kuvvetlerimizedir. Bu yoğun mücadeleye devam ediyoruz. En kısa sürede terör örgütü Türkiye'de faaliyet gösteremeyecek bir noktaya gelecektir. Bunun artık geri dönüşü yoktur. Başından beri bizim söylediğimiz bu memlekette Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da var olan sorunların çözülebilmesi için esas muhatap milletin kendisidir. 79 milyon milletimizle birlikte önce terörü bitirip arkasından ortaya çıkardığı maddi ve manevi tahribatı ortadan kaldıracak, ihya ve inşa programını uygulayacak ve inşallah Güneydoğu ve Doğu Anadolu, eskisinden daha güçlü ekonomik merkezler haline gelecek."
Kurtulmuş, bu konuda HDP'ye de bir çift söz söyleme zorunda olduklarını, HDP'nin 5 milyon oy almış bir siyasi parti olduğuna işaret etti.
"HDP, terörle arasına mesafe koyup, kendisine oy veren Cizre, Silopi ve Şırnak halkını korumak yerine maalesef teröristlerin yaptığı bu faaliyetlere destek olan ve arka çıkan bir üslupla bugüne kadar geldi." değerlendirmesinde bulunan Kurtulmuş, "Bizim önceliğimiz, terörün sona erdirilmesi, ikinci adımda ihya ve inşa sürecinin devam etmesi ve bu arada bölgenin büyük ekonomik potansiyelinin yeniden harekete geçirilmesi. Bütün bunları yaparken de birinci derecede muhatap olarak hem bölge halkının hem de Türkiye insanının tamamının alınması bu sürecin esas ana fikrini oluşturuyor." diye konuştu.
Almanya İçişleri Bakanlığı'nın, Türk kökenli milletvekillerine yönelik eylemlere katılanların oturma izinlerini uzatmama uyarısında bulunduğu hatırlatılarak, Almanya'da yaşayan Türklerin haklarını korumak için ne gibi adımların atılacağının sorulması üzerine Kurtulmuş, "Orada yaşayan Türk vatandaşlarımıza, Türkiye kökenli vatandaşlarımıza meselelere gelince, bunları yakinen takip ediyoruz. Sonuna kadar da orada yaşayan vatandaşlarımızın hakkını her platformda koruyacağız. Onların sahip oldukları hakların hiçbirinin kaybolmasına, geri alınmasına asla müsaade etmeyeceğiz. Bu çerçevede Türkiye dikkatle, titizlikle konuyu takip etmektedir. Orada gösteriler yaparak, 1915 olayları dolayısıyla Türkiye'nin hakkını yedirtmemek isteyen, sokaklara çıkan, meşru ve demokratik bir şekilde tepkilerini ortaya koyan vatandaşlarımızı da tebrik ediyorum." ifadelerini kullandı.
- "Bundan sonraki esas sorumluluk Avrupa Birliği'nin üstünde"
Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü Kati Piri'nin, "HDP milletvekilleri parmaklıklar arkasına girerse, Avrupa Parlamentosu Türkiye için vize serbestisini asla onaylamaz." sözlerini değerlendirmesi istenen Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Vize serbestisi meselesi ve geri kabul anlaşması, bunların ikisi birbirinden ayrı, birbirinden bağımsız konular ama birbirleriyle ilişkili. Yani biri olmadan diğerinin olması mümkün değil. Başından itibaren konuşulmuş çok sözler var, verilmiş sözler var. Türkiye olarak biz vize serbestisinin haziran başında sağlanması hedefiyle 15 Mart'tan bu yana çok ciddi bir süreci yürüttük. Aşağı yukarı mutabık kalınan 73 maddelik eylem planının tamamına yakını, bir iki maddesi kaldı. En başta söylenenler de 'Büyük çoğunluğu yapılırsa birkaç tanesi kalsa bile bu süreç olur. Çünkü bu sizin niyetinizi gösterir.' şeklinde. Açık olan bir şey var, Türkiye tarafı olarak biz hem geri kabul meselesi hem vize serbestisinin oluşması için diğer atılması gereken adımlarda, samimi ve açık bir şekilde üzerimize düşeni yerine getirdik. Hatta öyle ki Yunan adalarından Türkiye'ye gönderilen daha doğrusu nereden olursa olsun mülteciler oldu. Bunlara karşılık kamplardan yine ortak belirlenmiş listelerden bazı Suriyelileri Avrupa'ya göndermeye başladık. Bu süreç böyle gidecekti. Yani Türkiye'nin bu süreci samimiyetle takip ettiği ve sonlandığını gösterir bir meseledir. Bundan sonraki esas sorumluluk Avrupa Birliği'nin üstündedir. Avrupa Birliği hiçbir mazeretin arkasına sığınmaksızın, 'Efendim terörle mücadele yasasını kaldırın yani terörle güçlü bir şekilde mücadele etmeyin, şunu yapın, bunu yapın...' Şimdi demek ki bugün yeni bir şey daha çıktı."
"Kusura bakmasınlar, Sayın Piri nereden biliyor HDP'li vekillerin ceza alıp almayacağını? Ben bilmiyorum, Başbakan da bilmiyor, Cumhurbaşkanı da bilmiyor." diyen Kurtulmuş, "Daha yeni tamamlanmış olan bir anayasa değişiklik süreci vardır. Bu süreçten sonra bütün milletvekilleriyle ilgili dosyalar mahkemelere gidecek, mahkemeler ne karar verecekse hepimiz buna saygı göstereceğiz. Dolayısıyla biz herhangi bir şekilde bir başka ülkedeki mahkeme kararına ne kadar saygılı davranıyorsak herhangi bir şekilde de Türkiye ile ilgili konuşanlar, Türkiye'de olası mahkeme kararları üzerinde, kabul etmeyebilirler ama saygı duymak durumundadırlar... Biz Türkiye olarak yolumuza devam ediyoruz. Avrupa ile masada konuşanları, söz verilen konuların hepsini sonuna kadar yapmaya gayret ediyoruz ama vize serbestisi olmadı diye Türkiye'de kıyamet kopmaz. Şimdiye kadar da Türkiye'de vize serbestisi yoktu, bundan sonra da Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşları Avrupa'ya giderler ve seyahatlerini rahatlıkla yaparlar." değerlendirmesinde bulundu.
- Başkanlık sistemi
Başkanlık sistemiyle ilgili bir soru üzerine Kurtuluş, Türkiye'nin 2014'teki cumhurbaşkanlığı seçimiyle aslında daha etkin bir yönetim modeline geçmek bakımından bir adım attığını söyledi.
Türkiye'de parlamenter sistemin olduğunu ama aynı zamanda cumhurbaşkanının da halk tarafından seçildiğini anımsatan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"CHP fikriyatını kastediyorum, 'Keşke biz 2007'de AK Parti'nin önünü kapatmasaydık, onlar parlamentoda cumhurbaşkanını seçselerdi ve cumhurbaşkanını seçmek için halk oyuna gitmeye ihtiyaç kalmasaydı' diye tahmin ediyorum CHP zihniyeti saçını başını yoluyor. Seçim kampanyasında söyledik, bir kez daha söyleyeyim. Başkanlık seçimi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, yani halk oyu ile seçilecek olan bir devlet başkanı hiçbir zaman CHP'nin işine gelmez. CHP derken bugünkü partiyi de kastetmiyorum. Partinin de içinde olduğu bir zihniyetten bahsediyorum. Seçin kampanyasında şunu söylüyorduk. Eğer bunda sonra Cumhurbaşkanını halk seçmeye devam ederse milletin çarşısından pazarından geçmeyen, milletin düğününde, derneğinde bulunmayan, milletin meclisinden, camisinden gelmeyen, milletin acısıyla üzülüp, sevinciyle sevinç duymayan hiçbir kimse milletle organik bağı olmayan kimse cumhurbaşkanı olmayacaktır. Türkiye sosyolojisi böyle. Büyük çoğunluğun değerleri kimi ortaya çıkaracaksa o cumhurbaşkanı olacak. Bu bir meseledir, parlamentoda tartışılır, karar verilir, verilemezse millete gidilir, sonuç neyse biz kabul ederiz. Dolayısıyla böyle bir süreç başlamıştır bunun için herkes eteklerindeki taşı dökecek demokrasinin merkezi karar mercii TBMM. TBMM karar veremiyorum diyorsa da kararın esas sahibi olan millettir, millete gidilir ve sonuç alınır."
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun ABD başkanlık sistemindeki eyalet modeline yönelik sözlerinin hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, "AK Parti'nin çalıştığı anayasa teklifi, anayasa modelleri ve başkanlık modellerinin hiçbirisinde eyalet sistemi yoktur, federal bir sistem yoktur." ifadelerini kullandı.
"Meral Akşener'in MHP genel başkanlığı için verdiği mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna karşılık Kurtulmuş, "Bir kere çok açık söyleyeyim yani hiçbir şekilde bir başka partinin içişleri oradaki genel başkan adayı adaylarının kişilikleri üzerinde bizim konuşmamız doğru olmaz, şık olmaz. Bu MHP'nin kendi iç meselesidir." değerlendirmesinde bulundu.