Türkiye'de laiklikle ilgili olan mesele laikliğin ''laikçili" şeklinde uygulanmasıdır

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın laiklikle ilgili sözlerine ilişkin, "Şu anda AK Parti tarafından hazırlanmakta olan anayasa çerçevesinde, bu konu gündeme gelmiş, tartışılmış değildir. Türkiye'de laiklikle ilgili olan mesele ise maalesef yıllardır Türkiye'de laikliğin çok yanlış bir şekilde 'laikçilik' şeklinde uygulanmasıdır. Laikliğin, milletin inançlarıyla, değerleriyle, hayat tarzlarıyla, düşünceleriyle, felsefeleriyle kavga eden ve onlar üzerinden baskı kuran bir devlet görüşü haline dönüştürülmesidir." dedi.
Kurtulmuş, Habertürk Televizyon kanalında katıldığı canlı yayında, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunarak, soruları yanıtladı.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın laiklikle ilgili açıklamalarının sorulması üzerine Numan Kurtulmuş, çok kuvvetli laiklik geleneklerine sahip ülkelerin olduğunu, bu ülkelerin anayasalarında "Bu ülke laik bir ülkedir" tanımının yer almadığını belirtti.
Konunun teorik olarak hukukçuların yaptığı tartışmalar arasında yer aldığını ifade eden Kurtulmuş, "Şu anda AK Parti tarafından hazırlanmakta olan anayasa çerçevesinde bu konu gündeme gelmiş, tartışılmış değildir. Türkiye'de laiklikle ilgili olan mesele ise maalesef yıllardır Türkiye'de laikliğin çok yanlış bir şekilde 'laikçilik' şeklinde uygulanmasıdır. Laikliğin, milletin inançlarıyla, değerleriyle, hayat tarzlarıyla, düşünceleriyle, felsefeleriyle kavga eden ve onlar üzerinden baskı kuran bir devlet görüşü haline dönüştürülmesidir." diye konuştu.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Zarar veren laikçilik örnekleri verebilir misiniz?" sorusu üzerine, memlekette yıllardır insanların başörtüsü üzerinden büyük bir zulme tabi tutulduğunu, başörtüsüyle insanların kamu görevlisi, üniversite ve lise öğrencisi olmalarının "laik sistemin ruhuna zarar verir" diye engellendiğini anlattı.
Kendi eşinin de 28 Şubat'ta mağdur olduğunu, üniversiteden atıldığını vurgulayan Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Liselerde, üniversitelerde çocuklar başörtüsüyle okula geliyorlar. Kıyamet kopmuyor. Laiklik elden gitmiyor. Meclis'te çok sayıda başörtülü milletvekilimiz var. Başka partilerden de milletvekilleri var. Yine kıyamet kopmuyor. Dolayısıyla bu, laikliğin laikçilik şeklinde uygulanmasıydı. Meclis Başkanımız buraya dikkat çekiyor olabilir. Şu anda fiilen böyle bir durum uygulanıyor olmakla birlikte belki din ve inanç özgürlüklerinin anayasal teminat altına daha sıkı bir şekilde alınması, bu anlamda laikliğin tarifinin anayasa içine konulması da düşünülebilir.
TBMM Başkanı İsmail Kahraman haklı olarak, Türkiye'de çok uzun süre halka baskı anlamına gelen bu laikçi uygulamaların etkisiyle bunları söylüyor. Teorik olarak da bir tartışmayı gündeme getiriyor. İlla bu maddenin anayasada olması ya da olmaması o maddenin doğru bir şekilde tatbik edileceği anlamına gelmiyor. Burada aslolan toplum ile devlet arasında bir sözleşme mahiyetinde olan bu anayasaların toplumun ruhuna uygun bir şekilde dizayn edilmesidir."
- "1924, 1961 ve 1982 anayasaları millete rağmen yapılmış anayasalardır"
Kurtulmuş, "Laiklik bütün özgürlüklerin güvencesi midir yoksa hakikaten dindar bir anayasa konuşmak, tartışmak mı gerekiyor?" sorusuna karşılık da şu yanıtı verdi:
"Teşkilat-ı Esasiye'yi bir kenara bırakırsak, o milletin özünü temsil eden, ruhu olan bir metindi. Türkiye'deki çok farklı kesimleri bir araya getirdi. Gerçekten milletin görüşünü anayasal bir görüş olarak o günkü Meclis'e yansıtmış oldu. Aslolan devletin ve milletin ayrı tellerden çaldığı anayasalar ile Türkiye'nin yönetilmesi. 1924, 1961 ve 1982 anayasaları millete rağmen, yapılmış anayasalardır. Bu anlayış din-devlet ilişkileri ve bu bağlamda laiklik uygulamalarını da maalesef anayasayla millete dayatan bir anlayış içinde oldu. Birtakım yanlış uygulamalar üzerinden de çok vahim meseleler yaşandı. Bir anayasa milletten kopuk olmaz. Millette ne varsa parlamentoya yansır, anayasaya yansır. Hangi metnin ne şekilde yer alacağı, anayasayı nasıl dizayn edeceğinizle ilgili bir meseledir. Türkiye bu konu dahil olmak üzere, birçok konuda özgürlükçü gibi davranıp, sonuçta 'ama'lar ve 'fakat'larla bu özgürlükleri kısmıştır. Türkiye bu tecrübesi yokmuş gibi davranamaz. Devletin ayrı, milletin ayrı telden çaldığı dönemdeki sıkıntılar yokmuş gibi davranamaz. Bunun yolu Türkiye'de herhalde din, inanç, düşünce, ve felsefe özgürlüklerini çok iyi şekilde tanımlayan, bir tanım şeklinde belki bu getirilebilir. Kimsenin şu ya da bu şekilde yorumlamasına vesile olmayacak şekilde son derece çoğulcu toplumun değerlerini benimseyen bir şekilde, anayasanın bu maddeleri herhalde geçirilir diye düşünüyorum."
- "Anayasa gündeme geldiğinde tartışılması son derece doğal"
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "AK Parti'nin laiklik çizgisinde bir değişiklik mi var?" şeklindeki soru üzerine, böyle bir çizgi değişikliği olmadığını bildirdi.
Sekülerizmin Türkçe'ye laiklik olarak tercüme edildiğini, tüm bu konuşulanların da tercüme kavramlar olduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Tercüme ederken sadece dilimize tercüme edilmiş kavramlar demiyorum. İçinden çıktıkları toplumun sosyal şartlarını anlayarak üzerinde durmamız gereken şeydir. Burada özellikle durmamız gereken şey şudur. Laiklik dinin, dini duygu ve yaşantıların toplumdan uzaklaştırılması, toplumun dışına itilmesi şeklinde asla anlaşılmamalıdır. Asla uygulanmamalıdır. Bu anayasa tartışması bir fırsat olarak görülebilir. Bu anlamda bu uygulamanın, bu düşüncenin iyi bir şekilde tanımlanmasıyla birlikte bu toplumdaki farklı inançların bir arada yaşamasının da anayasal teminatı olması da sağlanmalıdır." değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, "TBMM Başkanı Kahraman'ın söylemi bireysel olarak mı değerlendirilmeli yoksa, AK Parti'nin de ortamı yoklama açıklaması olarak mı algılanmalı?" sorusu üzerine, şunları söyledi:
"İsmail Kahraman, son derece tecrübeli, ne söylediğini bilen birisidir. Bu söylediklerini tesadüfen ya da toplumda birtakım tartışma ortamları ortaya çıksın diye söylediğini zannetmiyorum. AK Parti bunu konuşmasa da Sayın Kahraman bu konuyu tartışmasa da zaten bu konu anayasa gündeme geldiği bir ortamda tartışılması son derece doğal bir konudur. Biz konuyu Meclis Başkanımızın kendi bireysel görüşü olarak görüyoruz. Partinin görüşü değildir. Anayasa Komisyonu çalışmalarında, parti olarak yaptığımız çalışmalarda gündeme gelmiş bir konu değildir. Anayasanın tartışıldığı bir ortamda böyle bir konunun da temel konulardan birisi olarak tartışılması kadar da tabii bir durum yok."
Kilis'e ilişkin bir soru üzerine Kurtulmuş, Kilis'in Suriyeli mültecilere ev sahipliği konusunda destan yazmış bir il olduğunu, kendi nüfusundan daha fazla Suriyeli göçmeni barındırdığını, onlara komşuluk eden, ekmeğini paylaşan hamiyetperver bir il olduğunu vurguladı. Kurtulmuş, "Bütün Kilislilere samimi olarak millet adına bir kez daha teşekkür ediyorum. Bundan dolayı da biliyorsunuz Kilis’in Nobel'e aday gösterilmesi de gündeme geldi." değerlendirmesini yaptı.
Kilis’in Suriye ile uzun bir sınırının bulunduğunu, bu sınırın batısında PYD, doğusunda DAEŞ, ortada az bir kısmında ise Özgür Suriye Ordusu'nun bulunduğunu ifade eden Kurtulmuş, "Dolayısıyla sınırın dışındaki örgütlerin ellerindeki silahlarla ve birtakım seyyar şu anda IŞİD’in kullandıkları, pikapların üstüne koydukları bir takım roketlerle katyuşalarla yerleri tespit edilmesine fırsatı vermeden ateşliyorlar ve maalesef 45 füze düştü ve 17 insan öldü, bunlardan 10 tanesi bizim vatandaşımız. Kilis bu anlamda ağır bir fatura ödüyor." diye konuştu.
Kilis halkının gerçekten çok tedirgin olduğunu, zor günler yaşadığını bildiklerini dile getiren Kurtulmuş, "Bu anlamda birtakım provokatörlerin de Kilis'teki huzuru bozmak için Kilis'in bu ensar ruhunu zedeleyecek bir takım teşebbüslere girme ihtimalini de fevkalade ciddi buluyoruz. Öncelikli olarak Kilis halkından beklentilerimiz, şimdiye kadar gösterdiği olgunluğu, yine Suriyelilerle dayanışma içerisinde, olgunluk içerisinde bunların tekrar provokatörlere uymadan bu süreçte olabildiğince sakin bir şekilde bu sürecin geçiştirilmesidir." diye konuştu.
- Kilis'e yönelik önlemler
Kurtulmuş, Kilis'e yönelik 4 kategoride tedbirlerin alınacağını anımsatarak, "sınır güvenliğinde askeri tedbirlerin artırılması, Türkiye'nin milli imkanlarıyla ve uluslararası koalisyonun ABD'nin de gözetleme imkanlarıyla sınırın karşı tarafını çok daha iyi bir şekilde gözetleyerek anında cevapların verilmesi, askeri gücün artırılması bu anlamda her türlü ihtimalin de masaya yatırılarak terör örgütünün, DAEŞ’in söz konusu örgüt olarak Türkiye'ye zarar veremeyecek hale getirilmesi" değerlendirmesini yaptı.
Başbakanlık tarafından 5 milyon ve sonra 5 milyon daha olmak üzere 10 milyonluk ekonomik destek paketinin Kilis halkına sunulmak üzere valiliğe aktarılacağını dile getiren Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Ayrıca sosyal destek programlarımız olacak. Bu tedirginlik içinde halkımıza özellikle çocuklarımıza okullarımız üzerinden sosyal, psikolojik desteklerin verilmesi sağlanacak. İlave sağlık hizmetlerinin yapılması, mesela zırhlı ambulansların bölgeye gönderilmesi ve ayrıca yeni bir hastanenin yapılmasıyla ilgili talimatların hemen verilmesi şeklinde tedbirler alınacak. Kilis halkı ile dayanışma içerisinde inşallah bu zor zamanları geride bırakacağız. Tekraren söylüyorum, aman dikkat edelim, Kilis halkımız dikkat etsin, kurtlar bu tür ortamları, puslu havaları sever."
Kilis'e atılan roketlerle insanların canlarına kastedildiğini vurgulayan Kurtulmuş, şimdiye kadar hiçbir olayın yaşanmadığı Kilis'te de birtakım olayların fitilinin ateşlenerek halkın toplumsal bir huzursuzluğun içerisine itilmeye çalışıldığını ifade ederek, "Dolayısıyla burada kamu görevlileriyle, devletle, millet birlik içerisinde Kilis'te huzuru, barışı, sükuneti sağlamaya devam edeceğiz." dedi.
- "Kılıçdaroğlu'na verilecek bir cevap bulamıyorum"
Kurtulmuş, "CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, grup toplantısındaki konuşmasında, bu konuya ilişkin hükümeti suçladı. Neden sesleri çıkmıyor çünkü karşıda DAEŞ var, oraya silah yardımı yapılıyor vesaire bildiğiniz zaten silah gönderme eleştirilerini yineledi. Ne diyorsunuz muhalefetin bu açıklamaları konusunda" sorusuna karşılık şöyle konuştu:
"Bir ana muhalefet partisi liderinin, bu kadar desteksiz bu kadar usul ve üsluba uymadan, hele hele Türkiye'nin neredeyse savaşla burun buruna yaşadığı bir ortamda kendi devletini suçlayacak sözler sarfetmesine verilecek bir cevap bulamıyorum. Buna söylenecek bir söz yok. Söylenir de söylenecek sözler de çok ağır olur. Burada öncelikli olarak bu bir safsatadır. Dünyada hiçbir devlet DAEŞ'i bir terör örgütü olarak neredeyse kabul etmiyorken Türkiye DAEŞ'le mücadele etmiştir. Türkiye yaklaşık 5 bine yakın DAEŞ'liyi sınır dışı etmiştir. 41 bine yakın DAEŞ'li olduğu iddiasındaki insan, Türkiye sınırları içerisine sokulmamıştır. Ayrıca birçok operasyon hazırlıkları içerisinde yakalanmış olan çok sayıda DAEŞ'li de mahkemelere çıkarılmış önemli bir kısmı da tutuklanmıştır. Çok sayıda canlı bomba, çok sayıda bombalı araçlar ve yelekler yakalanmıştır.
Allah aşkına bunları görmeyen ana muhalefet partisi lideri hangi bilgiyle hangi izanla tutuyor da Türkiye’yi DAEŞ’le işbirliği halinde olmakla suçluyor. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Hiçbir şekilde bir siyaset de değildir bu. Yani hükümeti eleştirebilirsiniz, yerden yere vurabilirsiniz ama kusura bakmayın Türkiye'nin ulusal güvenliği bu kadar ciddi bir tehdit altındayken, Türkiye'nin bir şehrine karşı bu kadar büyük saldırılar düzenleniyor ve bununla ilgili tedbirler alınmak için gayretler sarfediliyorken burada milli birlik, dayanışma içerisinde olmak lazım. Eğer böyle yapmazsa kim böyle yapmazsa aynı zamanda tarih önünde de gerçekten suçlu olur. Ben bütün bu iddiaların hepsini külliyen reddediyor ve Sayın Kılıçdaroğlu'na iade ediyorum. Bunları kabul etmediğimizi, bunların haksız yersiz bir takım iddialar olduğunu ifade etmek isterim."
- "Eylem planının mantığı yeniden imar ve inşadır"
Kurtulmuş, "Çözüm Süreci ne aşamada? Güneydoğu Anadolu bölgesinde ne yapılacak bundan sonra bir plan var mı ne yapılacağına dair?" sorusu üzerine, şöyle konuştu:
"Tabii ki var. Birlik, Huzur ve Demokrasi Eylem Planı dediğimiz plan bundan sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da ne yapılacağının yol haritasıdır. 80 maddelik bu planın ilgili bakanlıklar arasında koordinasyonunu sağlıyoruz, her hafta yapılanlar burada iş formu üzerinde işaretleniyor. Bunların önemli bir kısmı 30-31 maddesi şimdiye kadar zaten yapılmış vaziyette. Uzun sürecek olanlar var. Bu eylem planının mantığı şudur, yeniden imar ve inşadır. Güneydoğu ve Doğu Anadolu'da terör dolayısıyla bazı il ve ilçelerde yaşadıklarımız ümit ediyoruz ki geçici bir dönemdir. Çok kısa bir süre içerisinde terör sonlandırılacaktır. Biz burada terör örgütünün yaktığının, yıktığının çok daha iyisini yapacağız. Burada insanların gönüllerinin, zihinlerinin onarılması noktasında elimizden gelen bütün gayreti ortaya koyacağız. Bu planlar konulmuş, icra edilmektedir, yerinde çalışmalar yapılıyor. Bunların bir kısmı çok hızlı bir şekilde tamamlanıyor. Ama orta vadeli ve uzun vadeli olan tedbirler de var. Bunlarla ilgili de bütün çalışmalar yapılıyor. Sonuçta, hiçbir şekilde bu durumun kalıcı olmayacağının altını çizmek isterim. Eninde sonunda terörle mücadeleyi mutlaka millet kazanacaktır ve bu tarumar olmuş ilçeler, yıkıntılar bunların hepsi eskisinden daha güzel inşa edilecektir. Halkımız yeniden günlük hayatına çok güçlü bir şekilde dönecektir. Türkiye, tabiri caizse bunu söylediğimde bazıları bozuluyor ama bu parantezi kapatacağız ve yolumuza devam edeceğiz. Terör örgütünün yapmak istediği en önemli şey, şehirleri yakmak, yıkmaktan öte milletin fertleri arasına düşmanlık sokmaktı. Bunu başaramadılar."
- "Türk'ün Kürt'ün kaderi birbirine bağlıdır"
Çözüm Sürecine ilişkin soruya karşılık Kurtulmuş, "Terörün 20 Temmuz 2015'ten sonra niye tekrar canlandığı" sorusunun yanıtının verilmesi gerektiğini belirtti. DAEŞ, PKK ve diğer terör örgütlerinin sadece birkaç bin militandan ibaret olmadığını, arkalarında lojistik, siyasi, silah, ekonomik, politik desteklerin bulunduğunu dile getiren Kurtulmuş, birilerinin terör örgütlerini kullanarak, Türkiye'nin özgürlük, barış ve demokrasi içerisinde yoluna devam etmesi önlemeyi amaçladıklarını ifade etti.
Terörle mücadelenin, sadece örgütlerle mücadele olmadığının altını çizen Kurtulmuş, çözümün sahibinin de adresinin de hakeminin de millet olduğunu vurguladı.
Türkiye'nin birlikte, barış içinde yaşamanın bütün imkanlarını oluşturacağını belirten Kurtulmuş, "78 milyonla birlikte inşallah terörü ortadan kaldırıp terörü bir türlü dizginledikten sonra yani parantezi kapattıktan sonra inşallah birlikte barış içerisinde yaşamanın bütün yollarını bulacağız. Şunu açıkça söylüyorum, bu memlekette Türk'ün Kürt'ten Kürt'ün Türk'ten başka bir kaderi yoktur. Türk'ün Kürt'ün kaderi birbirine bağlıdır." şeklinde konuştu.
- "Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin firesiz oy kullanacağız"
Dokunulmazlıklara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, kapı önünde başka arkasında başka konuşmayacaklarını söyledi.
Mecliste bekleyen tüm dosyalarda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliği teklifi verdiklerini anımsatan Kurtulmuş, dokunulmazlıkların siyasi manipülasyon aracı olmaması ve konuya ilişkin kararı Meclisin değil mahkemelerin vermesi gerektiğini belirtti. Kurtulmuş, "Anayasa değişiklik teklifi en kısa zamanda parlamentoya geldiğinde, AK Partili 316 milletvekili olarak Mecliste olacağız, eksiksiz, firesiz bir şekilde dokunulmazlıkların kaldırılması için oy kullanacağız" ifadelerini kullandı.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, "Gelir alırlar bizi, biz kolay kolay teslim olmayız" şeklindeki sözlerinin hatırlatılması ve durumun Çözüm Süreci'ni nasıl etkileyeceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, Türkiye'nin asla 1990'lara geri dönmesini istemediklerini dile getirdi. Bunun için üzerilerine düşen sorumlulukları yerine getirmeye çalıştıklarını vurgulayan Kurtulmuş, HDP'li siyasetçilerin ortamı gerecek, bu ortamdan terör örgütünün faydalanması ve propaganda yapmasını sağlayacak söz ve eylemlerde bulunmak yerine, terör örgütüne, "Bu yaptığınız, Kürt halkına, bölgeye, Türkiye'nin birliğine, dirliğine zarar veriyor, bunlardan vazgeçin." demesi gerektiğini ifade etti.
HDP'ye oy verenlerin böyle bir beklentisi olduğunu aktaran Kurtulmuş, "'Çıkmayan canda ümit vardır' diye bir söz var. HDP'li siyasetçiler, arkadaşlar inşallah bu gerçeği görürler, HDP bu dili kullanırsa, yani barışa, demokrasiye katkı sunacak, terörü, silahı, bombayı lanetleyecek arasına mesafe koyacak dili, çok geç olmuştur bunun farkındayım ama geç olmasına rağmen bunu geliştirecek bir siyasi kabiliyeti ortaya koyabilirlerse bunun HDP'ye oy veren halkın menfaatleri bakımından hem de Türkiye demokrasi bakımından çok daha doğru olduğu kanaatindeyim. Yoksa dilin kemiği yok herkes konuşur, 'şöyle yaparsanız, ben de böyle yaparım' dersiniz o söylediğiniz siyaseten de realitede de bir karşılığı olmaz, Türkiye'yi germek, ortamı gerginleştirmek, siyasi sorunlarımızı daha da çıkmaza sokmaktan başka bir mana ifade etmez." diye konuştu.