Türkiye, kendi tezlerinden taviz verecek noktada değildir

ANKARA - Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Biz Mavi Marmara şehitlerinin hakkını, hukukunu, onurunu ve bir açık hapishane haline getirilmiş olan Gazze halkının da insani bakımdan onlara destek olacak her türlü çabayı bu görüşmelerde ortaya koymaya gayret ediyoruz. Henüz anlaşma son noktaya gelmiş durumda değildir, inşallah istediğimiz istikamette anlaşma son noktaya doğru gelir. Türkiye burada kendi görüşlerinden, kendi tezlerinden taviz verecek noktada değildir." dedi.
Kurtulmuş, NTV’de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu, soruları cevapladı.
Şehirlerdeki terörle mücadelenin ardından kırsalda yeni bir dönemin başladığının hatırlatılması ve bundan sonra sürecin nasıl işleyeceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, Türkiye’nin, geçen sene 22 Temmuz’dan bu yana eş zamanlı olarak çok sayıda terör örgütünün; PKK’nın, DAEŞ’in, DHKP-C’nin, başka örgütlerin saldırısı altında olduğunu dile getirdi.
Bunun sistematik bir süreç olduğunu belirten Kurtulmuş, “Bunun yurt dışı bağlantısı tarafı vardı, şehirler kısmı vardı, canlı bombalarla büyükşehirlerde, başka yerlerde, terör bölgesi olmayan yerlerde saldırılar vardı. Ayrıca kırsal kesimde de saldırılar vardı. Buna karşılık da Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet güçleri sistematik bir karşı saldırıyı ortaya koydu. Yurt dışındaki PKK kamplarına, tespit edilen hedeflere uçaklarla taarruz uçuşları yapıldı. Aynı şekilde kırsal bölgelerde ciddi bir şekilde mücadele sürdürüldü. Şehirlerde de çok şükür yüksek bir koordinasyonla, il ve ilçe merkezlerinde terör büyük oranda sona erdirilmiş oldu. Dolayısıyla bu mücadelede nerede, ne yapmak gerekiyorsa bunlar yapılıyor, yapılmaya da devam edilecek."
Terörün bir görünen yüzü olduğunu, bir de terörle birlikte başka unsurların bulunduğunu ifade eden Kurtulmuş, insan kaçakçılığından uyuşturucu kaçakçılığına kadar birtakım illegal yollarla yapılanların sadece Türkiye’yi değil Avrupa’yı ve dünyayı ilgilendirdiğini söyledi.
- İnsan kaçakçılarından yalan haber
Kurtulmuş, geçen cuma günü Hatay Yayladağı’ndaki bir bölgede, ‘sınırdaki duvarları aşmaya çalışan ikisi çocuk altı kişinin vurulduğu’ haberlerinin speküle edildiğini ve uluslararası medyada da bunların yer aldığını aktardı.
Böyle bir şeyin olmadığını belirten Kurtulmuş, “O, tamamıyla arkadaki 70-80 kişilik bir insan grubunu geçirmek için kaçakçıların zorladığı bir atmosferdi. Türk Silahlı Kuvvetleri mensupları da havaya ateş açarak bu grubu geriye püskürttü.” açıklamasında bulundu.
- "Sadece terörle mücadele edilmiyor"
Hint keneviri ekilen alanların da bulunduğunu anımsatan Kurtulmuş, “Bu alanlarda, Yüksekova’da, Lice’de ve başka yerlerde uyuşturucu kaçakçılığının yapıldığı da biliniyor. Şimdi terörün bu anlamda bütün yönlerinin ortadan kaldırılması... Sadece silahlı unsurlara değil aynı zamanda onlara ciddi şekilde maddi destek sağlayan insan kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı gibi alanlara da müdahale edilecek. Bununla ilgili olarak da zaten gerekli çalışmalar yapılıyor.” dedi.
- “Terörle mücadele için ne gerekiyorsa yapılacak”
Terörden temizlenen bölgelere kurulması planlanan karakollara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, bu konunun Bakanlar Kurulu ve Milli Güvenlik Kurulunda ele alındığını söyledi.
Kurtulmuş, terörün sadece Nusaybin’deki eli silahlı kişiler, çukur kazarak oraya bombalar döşeyenler veya İstanbul Beyazıt’ta bombalı saldırıda bulunanlardan ibaret olmadığını ifade etti.
Terörün arkasında destekçilerin bulunduğunu dile getiren Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Bunların arkasında siyasi, lojistik, istihbari destekler var. Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ta elde ettikleri mevziler üzerinden Türkiye’ye verdikleri zararlar var. Yurt dışında birtakım propagandalar üzerinden Türkiye’ye verdikleri zararlar var. Dolayısıyla terörle mücadele sadece bu anlamda silahlı mücadeleden ibaret değil, bütün alanları kapsayan bir mücadeledir. Ne gerekiyorsa, mobil polis karakollarının kurulması, sınır güvenliğinin güçlendirilmesi, onunla ilgili hem duvar hem elektronik gözetleme sistemlerinin oluşturulması, entegre bir sınır güvenlik sisteminin çıkması... Bunların hepsi detaylı olarak konuşuluyor. Bunlar, uygulamaya konuluyor."
64. Hükümet zamanında hazırlanan Birlik, Huzur ve Demokrasi Eylem Planı'nın uygulanmaya devam edildiğini söyleyen Kurtulmuş, “Özellikle bundan sonra hem şehirlerin yeniden imarını sağlayacak hem de insanlarımızın zihnini ve gönlünü yeniden ihya ve inşa edecek faaliyetler yapılacak. Bunların hepsini terörün gücünün kırılması ve terörün zeminin daraltılması olarak görmek lazım.” diye konuştu.
Terör örgütüyle ilişkisi olduğu belirlenen belediye yöneticilerine yönelik atılması planlanan adımlara ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, şimdiye kadar terörle ilişkili olduğu tespit edilen çok sayıda belediye başkanı ve belediye meclis üyesi hakkında gözaltı, tutuklama, görevden el çektirme kararlarının alındığını anımsattı.
Belediye başkanlarının terör örgütleriyle ilişkili olmasını "asla kabul edilemez" olarak nitelendiren Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Belediye başkanına bir seçmen neden oy verir? Yollar, parklar, oyun alanları yapsın, o belediyenin hizmetlerini görsün diye verir. Ama siz bu hizmetlerin hiçbirini yapmayacaksınız, o şehirleri daha güzelleştirmek için size milletin verdiği oylarla yerel yönetimlerin başına geçeceksiniz ama ondan sonra çukur kazanlara belediye araçlarıyla onlara hizmet edeceksiniz. Elinizdeki imkanlarla taşeron firmalar üzerinden örgüt elemanlarını işe alacaksınız, ihaleler üzerinden de dağa kaynaklar aktaracaksınız. Bunlar kabul edilecek şeyler değil. Dolayısıyla bunlarla ilgili zaten mevcut mevzuatımız da açıktır ama gerektiğinde Maliye Bakanlığı müfettişleri, mülkiye müfettişleri, ilgili bakanlıklardan müfettişler Başbakanlığın denetiminde, kontrolünde müşterek herhangi bir belediyeye gider incelerler ve orada yasa dışı birtakım hususlar varsa bunlar tespit edilir ve bunlarla ilgili soruşturmalar sürdürülür. Neticesinde de gerekli tedbir ortaya konulur. Bu kapsamda öyle görünüyor ki yeni birtakım yasal düzenlemeler de gerekebilir."
Kurtulmuş, söz konusu yasal düzenlemeleri konuştuklarını belirterek, "Olgunlaştığı zaman bunları da Meclis'e getirip yasalaşmasını sağlayacağız." diye konuştu.
"Maddi kaynakları kullanma yetkilerinin alınması şeklinde mi olacak" denilmesi üzerine Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, "Bir suistimal varsa, yani örgüt elemanlarını işe alıyorsa ya da örgüte müzahir birtakım şirketler oluşturup onların üzerinden verdikleri paralarla örgüte maddi destekler sağlıyorsa herhalde buna seyirci kalınacak değildir. Eğer belediye başkanları yasal olarak görevden alınıyorsa onların yerine bu görev sürecektir, bu görev sürdürülecektir. Bunlarla ilgili yasal düzenlemeler de yapılır." ifadesini kullandı.
Söz konusu düzenlemenin Meclis kapanmadan önce gündeme gelip gelmeyeceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, "Büyük ihtimalle. Çünkü şu anda terörle çok yoğun bir mücadele devam ediyor. Meclis kapanmadan bunun gündeme gelmesi en doğru yoldur. Bir an evvel ne yapılacağının bilinmesi, zaten şu andaki mevcut yasal düzenlemelerle de bazı tedbirler alınabilir. Bunları daha süratlendirmek, süreci daha etkin hale getirmek için yasal değişiklikler gerekirse kapanmadan Meclis biz bunları gündeme getiririz." yanıtını verdi.
- "Keşke bunu yapabilseydik"
Meclis'in ne zaman tatile gireceği, yazın çalışıp çalışmayacağı sorulan Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Öyle görünüyor ki biraz daha çalışılacak. Bütün Meclis'e çok teşekkür ediyoruz, çok yoğun bir mesai harcıyor arkadaşlar. Keşke Meclis İçtüzüğünü en başından değiştirmek mümkün olsaydı, Meclis'te hem muhalefetin daha etkin muhalefet yapması hem de yasaların daha süratli şekilde çıkmasını sağlayacak zemin ortaya çıksaydı. Yani Meclis İçtüzüğüyle ilgili diyelim ki öyle bir imkan verseydi ki yasalar ilgili komisyonlarda uzun uzun konuşulup, Meclis'te de bir müddet konuşulur ama sonuçta usul tartışmalarının, grup öneri tartışmalarının çok vakit aldığı, sabahlara kadar Meclis'in meşgul edildiği bir ortam değil de bu tartışmalar yapıldıktan sonra örneğin bazı günler diyelim ki haftanın 1-2 günü sadece oylamaya ayrılıp, müzakereler bittikten sonra, hızlı bir şekilde Meclis'in çalışması sağlanabilir. Keşke bunu yapabilseydik."
Kurtulmuş bu düzenlemenin ekime kalacağını belirterek, "Dolayısıyla burada Meclis'teki partilerin grup başkanları, başkanvekilleriyle anlaşarak gruplar arasındaki uzlaşmayla Meclis'in daha verimli çalıştırılması, daha az tartışmalı bir zeminin olması, tabii ki maddeler hakkında bütün muhalefet partileri kendi görüşlerini söyleyecek, o tartışma olacak, onu kastetmiyorum ama lüzumsuz engellemelerle, tartışmalarla, sataşmalarla, hakaretlerle Meclis'in gündeminin işgal edilmesi değil gerçekten Türkiye'de işlerin daha etkili yönetilmesi için çıkması gereken yasaların bir an evvel çıkmasını ümit ederiz." diye konuştu.
Yazın çalışmanın çok kolay olmadığını dile getiren Kurtulmuş, "Ayrıca milletvekillerinin her birinin kendi seçim bölgesiyle ilgili işleri, oradaki insanların beklentileri var. Ama öyle görünüyor ki ramazanda devam edeceğiz, belki bir müddet daha, grupların arasındaki anlaşmaya göre temmuz ayında da çalışma devam eder, çıkması gereken yasalar çıkartılır ondan sonra da yeni dönemde de Meclis yeniden 'Bismillah' diyerek çalışmalarına başlar." dedi
İstanbul'da Firuzağa'da bir plakçı dükkanında yaşanan olaya ilişkin soru üzerine Kurtulmuş, bunun son derece çirkin bir saldırı olduğunu söyledi.
Oruç ibadetinin bizatihi tahammül olduğunu, bu ibadetin oruç tutanların tahammülünün üzerine kurulduğunu dile getiren Kurtulmuş, şöyle konuştu:
"Türkiye'ye yakışmayan bir görüntüdür. Ben her bakımdan Türkiye'ye yakışmayan bir saldırı, görüntü olduğunu ifade etmek isterim. Ancak bunun üzerinden de birkaç kişinin yapmış olduğu ve hiçbir şekilde tasvip edilmeyen, İslam'ın ruhuyla örtüşmeyen bu saldırıyı bahane ederek kimse de İslam'a, İslami değerlere Müslüman topluma, Türkiye'nin büyük çoğunluğunu oluşturan Müslüman ahaliye hakaret etmeye kalkmasın. Onların inançlarıyla dalga geçmeye kalkmasın. Dolayısıyla burada densiz bir saldırı, her bakımdan kınadığımız bir saldırı üzerinden hiçbir şekilde Türkiye'de bir kutuplaşmanın zemini ortaya çıkmasın diye temenni ederiz. Kabul edilecek bir saldırı değildir."
Özgür Gündem gazetesiyle dayanışmak için nöbetçi genel yayın yönetmenliği kampanyasına katılan 3 gazetecinin tutuklandığı belirtilerek, değerlendirmesi sorulan Kurtulmuş, "Burada aslolan o gazeteyle ilgili teröre verilen açık destektir. Ancak bu tür şeylerde aslolan biliyorsunuz Türk hukuk sisteminde bu anlamda serbest olarak yargılamanın devam etmesi, tutuklama hali ise istisnai bir haldir. Dolayısıyla bizim hukuk sistemimiz basınla ilgili tutuklamayı bu kurallar içerisinde görmüştür." dedi.
Bunun yargı kararı olduğunun altını çizen Kurtulmuş, "Bizim 'Şöyle olsaydı, böyle olsaydı' diyecek şeyimiz yok ama bizim yargı sistemimizde aslolan, esas olan tutuksuz yargılanma meselesidir. İstisnai olan tutuklama kısmıdır. Dolayısıyla bu yargının tamamen kendi elindeki delillerle vereceği bir mütalaa bir karardır. Ama ben prensibi söylüyorum, prensip olarak böyle olması bizim sistemimizin ana prensibidir." diye konuştu.
Gazetecilerin tutuklanması ve Firuzağa'daki olay alt alta konulduğunda, bunların Türkiye'nin imajını bozduğu şeklindeki eleştirilere katılıp katılmadığı yönündeki soru üzerine Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Türkiye'nin imajı meselesini aslında İslamofobya ile ilintili görmek lazım. İslamofobya yani İslam karşıtlığı, İslam düşmanlığı konusunda özellikle son birkaç yıldır bir Türkiye karşıtlığı da İslam düşmanlığının çok somut alanlarından birisi haline gelmiştir. Türkiye karşıtlığının içerisinde de bir Erdoğan karşıtlığı. Dolayısıyla bunların her üçü bir şekilde İslamofobya'nın içinde görülmesi gereken hususlardır. Yani bir taraftan Firuzağa saldırısında asla tasvip etmediğimiz birtakım saldırılar gibi ya da bir taraftan IŞİD'in saldırıları gibi zaten İslam'ın köküne, ruhuna, aslına, esasına, nezaketine, nezahatine uymayan birtakım uygulamalar ve anlayışlar, diğer taraftan da birbirine karşı gibi görünse de 'Aman bir fırsatını bulalım da Müslümanlara, özelde Türkiye'ye saldıralım' diye ellerini ovuşturarak bekleyen İslamofobya çevreleri. Dolayısıyla bunlar eş zamanlı olarak birbirine sanki hizmet ediyormuşçasına, birliktelerdir, bir el bunları yönetiyorlar demiyorum, bunu asla söylemiyorum. Ama baktığınız zaman onun yaptığı iş ona yarıyor, onun yaptığı iş ötekine yarıyor. Dolayısıyla buna karşı Türkiye'nin çok dikkatli olması lazım."
İslamofobya ve Türkiye düşmanlığı karşısında mücadele verilecekse hep beraber olunması gerektiğine dikkati çeken Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Bunun yolu da bizim bu topraklarda asırlardır yaşadığımız kültürümüzün, geleneğimizin özlerini, köklerini bilmektir. Bunun temelinde karşısındakine saygı vardır. Bunun temelinde hoşgörü vardır. Bunun temelinde insanları Yaradan'dan ötürü sevmek vardır, herkese saygı vardır. İnsanlara saygı, insanın kendisine saygısının bir göstergesidir. Herkesin bu anlamda da bir başkasına zarar vermemek için eline, diline, beline sahip ol prensibiyle asırlardır bu topraklarda uyguladığı bir İslam geleneği vardır. Dolayısıyla burada hepimizin bu çizgide ortak bir tavır sergilememiz lazım. Birilerinin yanlış uygulamaları, birilerinin İslam'a karşı yapmış olduğu haksız saldırılar, asla bizi bir içine kapanıp özür dilemeci tavır içerisine iletmesin. Bizim hiç kimseden hiçbir şekilde çekinecek bir halimiz yok ama sonuçta hiç kimsenin de 'İslam adına şunu yapıyorum' diyerek, yanlış şeyler yaparak İslam'ı karalama hakkı da olmadığı kanaatindeyim."
İngiltere Başbakanı David Cameron'ın Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine yönelik ifadelerine hatırlatılarak değerlendirmesinin sorulması üzerine, "Sayın Başbakan, Türkiye’ye 3 bin yılını göstereceğine önce bu 30 yılı Avrupa Birliği'nin geleceği için konuşsun. 30 yıl sonra Avrupa Birliği nerede olacak? Avrupa Birliği'nin geleceği nasıl olacak? Önce bunu konuşsunlar.” karşılığını verdi.
Avrupa Birliği içerisindeki tartışmaların temelinde kendi geleceğiyle ilgili ortak bir ortak bir hedef, ortak bir Avrupa geleceği kurulamamasının yattığına işaret eden Kurtulmuş, birliğin ortak bir politika geliştiremediği için Ukrayna krizi, mülteci krizi gibi konular karşısında çaresiz kaldığını bildirdi.
Kurtulmuş, “Sayın İngiltere Başbakanı, kendi referandumla ilgili iç politikasının bir aracı olarak Türkiye düşmanlığı ya da Türkiye’yi bir ‘öcü’ olarak kullanacağı yerde gerçekten samimiyse, kendi görüşünde samimiyse 'Avrupa Birliği'nin geleceği nasıl olacak’ diye Almanlarla, Fransızlarla, diğer Avrupalı ortaklarıyla bunu oturup konuşsunlar. Örnek olarak, tavsiye olarak söylüyorum nasıl bir Avrupa Ortak Parlamentosu kurdularsa Lahey Adalet Divanını uluslararası bir mahkeme olarak kurdularsa, nasıl ortak para birimine geçtilerse mesela bir ortak ordu nasıl kurulabilir oturup bunu bir konuşsunlar. Kağıt üzerinde bir AGİT var ama işe yaramayan bir AGİT’tense ‘Bunu nasıl bir ortak Avrupa güvenliği şemsiyesi haline getiririz?’ bunu konuşsunlar." değerlendirmesinde bulundu.
“Avrupa, mülteci krizi üzerinden ya da Türkiye düşmanlığı üzerinden kendisine siyaset üretmeye kalkmasın.” ifadesini kullanan Kurtulmuş, bu konunun tamamıyla İngiltere’nin referandumla ilgili tartışmaları ile Avrupa’nın iç tartışma ve türbülansının bir parçası olduğunu dile getirdi.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ilişkilerinde samimi, açık ve net bir şekilde yoluna devam ettiğini vurgulayan Kurtulmuş, “Geri kabul anlaşmasında da Türk vatandaşlarının vizesiz seyahati konusunda da üzerimize düşen sorumlulukların büyük çoğunluğunu yerine getirdik. Ama Avrupa Birliği şimdi 'Türkiye'ye vize kaldırılması mümkün olmaz’ falan diye konuşanlara, Allah aşkına iki ay, bir ay evvel neredeydiniz? Ne oldu da bir ay içerisinde şimdi birden böyle keskin bir şekilde görüş değiştirdiniz?'" dedi.
- "Avrupa’nın da sözlerini yerine getirmesi lazım"
Türkiye’nin geri kabul anlaşmasıyla ilgili Yunan adalarından Türkiye’ye 485 kişinin geldiğini buna karşılık Türkiye’den Avrupa’ya 700’ün üzerinde vatandaşın gönderildiğini dile getiren Kurtulmuş, "Biz görevimizi yapıyoruz, işimizi yapıyoruz, sözlerimizi yerine getiriyoruz Avrupa’nın da sözlerini yerine getirmesi lazım." dedi.
Kurtulmuş, Avrupa Birliği ile son anlaşmaların yürürlük düzenlemesinin Bakanlar Kurulu’nda görüşülüp görüşülmediğinin sorulması üzerine, “Bekletiyoruz, bu nihayetinde birbirinden bağımsız ama bir şekilde her ikisi de eş zamanlı olarak gündeme gelmiş olan iki gelişmedir. Dolayısıyla 'bunlardan birini durduralım ötekini devam edelim' olmaz." yanıtını verdi.
- "Türkiye tezlerinden taviz verecek noktada değildir"
Türkiye İsrail ilişkilerindeki son duruma ilişkin bir soru üzerine ise Kurtulmuş, Mavi Marmara seyahatinin barışçıl bir seyahat olduğunu anımsatarak, “İsrail’in Gazze’de başlatmış olduğu insanlık dışı ambargonun delinmesi için bir yol denemeye çalıştılar.” dedi.
Uluslararası sularda olmalarına rağmen ve rotasını İsrail’den çevirdikleri bir anda baskın düzenlendiğini, bu sırada da bazı vatandaşların şehit olduğunu belirten Kurtulmuş, “Dolayısıyla biz Mavi Marmara şehitlerinin ve Mavi Marmara’da ortaya konulan bu toplumsal iradenin aleyhinde asla bir şey yapmayız, yapmadık ve yapmayacağız, bunun çok açık bir şekilde bilinmesi gerekir." diye konuştu.
Türkiye'nin başından beri söylediği üç şeyin, İsrail'in özür dilemesi, tazminat ödenmesi ve ayrıca Gazze'deki ablukanın da hafifletilmesi veya tamamen ortadan kaldırılması olduğunu anımsatan Kurtulmuş, bununla ilgili görüşmelerde önemli bir mesafenin alındığını söyledi.
Kurtulmuş, "Biz Mavi Marmara şehitlerinin hakkını, hukukunu, onurunu ve Gazze halkının bir açık hapishane haline getirilmiş olan Gazze halkının da insani bakımdan onlara destek olacak her türlü çabayı bu görüşmelerde ortaya koymaya gayret ediyoruz. Henüz anlaşma son noktaya gelmiş durumda değildir, inşallah istediğimiz istikamette anlaşma son noktaya doğru gelir. Türkiye burada kendi görüşlerinden, kendi tezlerinden taviz verecek noktada değildir." dedi.
Başbakan Binali Yıldırım'ın, "Dostlarını artıran, düşmanları azaltan bir dış politika izleyeceğiz bundan sonra" şeklindeki sözleri hatırlatılarak, "Hem İsrail ile ilişkilerde bu durum, Rusya ile son zamanda yaşanan temas bu yeni dış politikanın bir tezahürü mü? Bu noktada akıllara şu soru da geliyor, daha önce de iktidarda AK Parti hükümetleri vardı o zaman bu düşmanların artmasında da o dönemlerin politikaları mı etkili oldu?" sorusuna Kurtulmuş, şu karşılığı verdi:
"Türkiye'nin bu çevresindeki, Türkiye düşmanlarının artmasında, Türkiye mesela, konuştuğumuz konu, Mavi Marmara'ya saldırı yapan Türkiye değildir. Dolayısıyla İsrail ile ilişkileri kıran, bozan da Türkiye değildir. Suriye ile olan ilişkiler, Suriye ile çok yakınlaşmış, ortak bakanlar kurulu toplantısı yapma noktasına gelmiş olan bir Türkiye vardı. O ilişkileri bozan da Türkiye değildir."
Rusya, İsrail, Suriye, bazı bölge ülkeleriyle ilişkilerde son dönemlerde ciddi bir bozulma yaşandığını belirten Kurtulmuş, "Bu sadece Türkiye'den kaynaklanmadığı gibi sadece muhataplarımızdan da değil, belki bölgesel ve küresel siyasetin dengelerinden de kaynaklanan hususlardı." dedi.
Hükümet programının beş temel direğinden bir tanesinin de dış politikada yeni gelişmeler karşısında yeni perspektifler olduğunu belirten Kurtulmuş, hıza ve müzakereye dayalı barışçıl yeni bir takım perspektifleri ortaya koymak istediklerini söyledi.
"Mısır da dahil mi bu perspektiflere?" sorusuna Kurtulmuş, şu yanıtı verdi:
"Bu Mısır'ın atacağı adımlara bağlı. Biz başından itibaren Mısır'da asla Mısır halkıyla düşmanlık içerisinde olmadık. Ama Mısır'da halkın oylarıyla seçilmiş demokratik olarak iş başına gelmiş olan hükümetin tamamıyla antidemokratik yollarla işbaşından uzaklaştırılması... Şimdi arkadan, sözde bir takım göstermelik mahkemelerle, seçilmiş halkın yüzde 50'sinden fazlasının desteğini almış bir cumhurbaşkanının casusluk suçlamasıyla müebbet, falanca suçlamayla idam cezası alması trajikomik bir meseledir. Mısır'a faydası da olmaz bunların. Bu kararlarda uluslararası camianın baskılarıyla inşallah ümit ederim ki uygulanma imkanı da olmaz."
Mısır, Pakistan, Suudi Arabistan, İran ve Türkiye'nin bu bölgenin en önemli ülkelerinden olduğunu dile getiren Kurtulmuş, bu ülkelerin halkları arasında husumet değil, dostluğun barış ve kardeşliğin hüküm sürmesini istediklerini aktardı.
Mısır'daki antidemokratik iktidarın bir müddet sonra yaptıklarından vazgeçmesi gerektiğini ifade eden Kurtulmuş, Mısır'daki seçilmiş iradenin yeniden siyaset yapma zeminine dönmesinden Türkiye'nin memnuniyet duyacağını dile getirdi.
- "657 sayılı yasanın değişmesi 25-30 yıldır tartışılıyor"
"Hükümetten beklenen bir başka adımda, Ergenekon ve Balyoz mağduru askerlere iade-i itibarla ilgili. Bu konuda adım atmayı düşünüyor musunuz?" sorusuna karşılık Kurtulmuş, bunun Bakanlar Kurulu'nun gündemine gelmiş bir konu olmadığını söyledi.
Paralel yapıyla mücadele anlamında devlet memurlarının tabi olduğu 657 sayılı kanunda değişiklik yapılıp yapılmayacağına ilişkin soru üzerine ise Kurtulmuş, 657 sayılı yasanın değişmesinin 25-30 yıldır tartışıldığını belirtti.
Kurtulmuş, "Kamu görevlilerinin yasal güvencesi saklı kalmak şartıyla burada farklı teklifler geçmiş dönemlerde konuşuldu, pek adım atılamadı. Bu çok hassas bir konu. Hem mevcut çalışanların güvencesini sağlamak durumundasınız hem de özellikle küresel rekabetin bu kadar çok olduğu ortamda kamu teşkilatının da gerçekten ciddi şekilde rekabet edebilir hale gelmesi, en azından insan kaynakları bakımından sağlayacak düzenlemeleri yapmak durumundasınız. Bu da henüz konuşulan bir konudur, tartışılan, sonuçlandırılmış bir noktada değildir, önemli bir meseledir." şeklinde konuştu.
TBMM Adalet Komisyonu'nda kabul edilen yüksek yargıdaki yeni düzenlemeye ilişkin, "Yüksek yargıyla ilgili düzenleme var. Bu yargı paketinin aslında anayasaya aykırı olduğu, hükümetin ve hazırlayanların da bunu bildiği ama Anayasa Mahkemesi'nden dönene kadar her türlü atamanın yapılıp Yargıtay ve Danıştay'ın yapısının değişeceği için artık yapacak bir şeyin kalmayacağı yönünde yorum ve eleştiriler var. Bunları nasıl değerlendiriyorsunuz?" şeklindeki soru üzerine Kurtulmuş, yapılan yorumların yanlış olduğunu belirtti.
- "Gecekondu hükümeti değiliz"
Kurtulmuş, şunları kaydetti:
"Türkiye Cumhuriyeti hükümeti bir gecekondu hükümeti değildir. Ancak gecekondu hükümeti olan ya da bir askeri darbe hükümeti olarak 'Aman bir an önce şu işi de yapalım, bu iş de bitsin.' diye hareket edecek olanlar böyle davranır. 65. Hükümet 2019 seçimlerine kadar iş başında duracak olan bir hükümettir ve 65. Hükümet hem icraatlarını yapacak hem de bu icraatları sırasında yargının farklı cepheleriyle de karşı karşıya kalacak, yani onlar da yargıda bağımsız olarak kendi işlerini görecek, yasama ve yürütme faaliyetleri de birbirinden bağımsız olarak icra edilecek. Dolayısıyla bu hükümet, bu kararı çıkarttı, yarın hükümeti kapatıp gidiyor değiliz. Bir gecekondu hükümeti değiliz."
Hazırlanan her yasanın kul yapımı olduğunu, hiçbir yasanın kusursuz ya da değiştirilemez olmadığını anlatan Kurtulmuş, her yasayla ilgili anayasaya uygunluk, diğer yasalarla çelişip çelişmediği konularının analizlerinin yapıldığına işaret etti.
Kurtulmuş, yasalarla ilgili etki analizinin de yapıldığını ifade ederek, "Diyelim ki çalışma hayatıyla bir yasa çıkartıyorsunuz ya da bu yasa, Yargıtay, Danıştay ile ilgili bir yasayı çıkarıyorsunuz, yargının şu alanında tahmin etmediğimiz başka bir olumsuz etki oluşturur mu, bütün bunların etki analizleri yapılıyor." dedi.
"Ümit ederiz ki, Anayasa Mahkemesi tarafından iptali söz konusu olmaz"
Her yasanın bir amacı olduğuna dikkati çeken Kurtulmuş, kimsenin 'laf olsun' diye yasa çıkarmayacağını ve yasa çıkarmanın da zor bir iş olduğunu aktardı.
Kurtulmuş, "Evet Meclis'te çoğunluğumuz olabilir ama görüyorsunuz, Meclis'i çok yakın takip ediyorsunuz. Neredeyse her yasada kavga, gürültü yaşanıyor. Hiç kimse laf olsun diye yasa çıkarmaz. Bu yasaların hepsinin etki analizleri, anayasaya uygunlukları ve diğer yasa maddeleriyle uyumu gözden geçirilmiş ve ona göre hazırlanmış olan yasalardır. Ümit ederiz ki bu yasalar çıktığı zaman da Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmesi söz konusu olmaz." diye konuştu.
- "Hızlı şekilde yasalaşır"
Danıştay üyelerinin dörtte birinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından belirlenmesinin çok tartışıldığının hatırlatılması üzerine Kurtulmuş, "Bu yasalar hazırlanırken bütün gelişmiş ülkelerdeki, demokratik ülkelerdeki uygulamalar, Yargıtay'la, Danıştay'la, Sayıştay'la ilgili bütün bunlar, kim ne kadar atıyor, ne kadarı parlamentoda atanıyor, ne kadarı cumhurbaşkanı ya da devlet başkanı tarafından atanıyor, hükümetin buradaki rolleri bütün bunların hepsi biliniyor. Diğer ülke uygulamaları da biliniyor. Dolayısıyla diğer ülke uygulamalarıyla da uyumlu olan değişiklik teklifleridir. Ümit ediyorum hızlı bir şekilde yasalaşır ve uygulamaya konulur." değerlendirmesinde bulundu.
Kurtulmuş, Merkez Bankasının faiz konusunda indirim kararı alması yönündeki soruya ilişkin, Türkiye'de ekonomide faz değişikliğine gidilmesi gerektiğini söylediklerini ve bu hükümetle de bu değişime gidildiğine dikkati çekti.
Türkiye'nin sadece makro ekonomik dengeleri güçlü olan bir ülke olmadığını ifade eden Kurtulmuş, "Evet bunu kabul ediyoruz, bu devam etmek durumundadır. Asla bütçe dengesi ve diğer makro ekonomik dengelerden asla taviz vermeden Türkiye gerçekten üretime dayalı yeni bir ekonomik modele, yeni bir ekonomik safhaya geçmek durumunda. 65. Hükümetle birlikte bu faz değişimine geçilmiştir. Faz değişiminin aslı üretmektir, istihdamı çoğaltmaktır ve özellikle Türkiye'nin küresel alanda rekabet edebilecek markalarını ve yüksek teknolojik ürünlerini çoğaltabilmektir. Bu çerçevede baktığımız zaman bu içeride üretimin önündeki en büyük engellerin birisi de yüksek faiz oranlarıdır."
Faiz oranlarının indirilmesinde fayda olduğunu ifade eden Kurtulmuş, Merkez Bankasının bandın alt seviyesi ve üst seviyesi uygulamasını koyduğunu anımsattı.
Merkez Bankası faiz politikasının sadeleştirilmesinin araçlarından birisinin de üst limitin aşağıya doğru çekilmesi olduğunu dile getiren Kurtulmuş, üst limitin aşağıya doğru çekildiğini ve bunun da olumlu olarak Türkiye ekonomisinin üretim gücüne katkıda bulunacağını sözlerine ekledi.